Konaklamayı geçin, gözde turizm bölgelerinde bir lahmacun ya da hamburger yemenin maliyeti bile, 400-600 TL’yi bulabiliyor. Hal böyle olunca, insan ister istemez sorguluyor. Nereye gidiyoruz! Hamburgere mi, yoksa ortamın ambiyansına mı servet harcanıyor? Karnımızı mı doyuruyoruz, yoksa iyi mekanlarda kendimize etiket mi yapıyoruz?
Pandemi döneminde, karavana olan talep neredeyse iki katına çıkmıştı. Şimdi akaryakıt fiyatları bir yandan, kira bedelleri bir yandan derken, karavan alternatifi de hayal olmaya başladı. Yazlığı olanlar yaşadı demeyin, artık birçok kişi yazlığını kiraya veriyor. Kısacası kafayı dinlemenin maliyeti pahalıya patlıyor.
Özellikle büyükşehirlerde egzoz gazlarının, korna seslerinin ve yoğun bir telaşın içerisine karışan hayatlar olarak dalga seslerinin kıyıya vuruşunu, cırcır böceğinin ötüşünü, güneşin ısıtan yüzünü hissetmek için pamuk eller cebe demeliyiz. Oldum olası şehir hayatından vazgeçip bir kasabada yeni bir girişimle hayata yeniden başlayanlara imrenmişimdir. Girişimcilik ruhu herkesin mayasında olmuyor bence. Kendi çiftliğini, serasını, bahçesini kurup bunun kazancıyla da doğal yaşam alanlarında yaşayan insanların bunu nasıl başardıklarını bile dinlemek ruhuma ferahlık veriyor. Bir yerden başlamanın gerekliliğine inanıyorum.
Bolu’nun Fırınlık Köyü’nde yaşayan ve geçtiğimiz aylarda özel haberini yaptığım Nurgül Akdoğan, kadın girişiminin gücüne en iyi örneklerden biri. Henüz 21 yaşında olan Nurgül, köy yaşantısını kayda aldığı videolarıyla oldukça ilgi görüyor. Tarım-hayvancılıkla ilgili devletin verdiği hibe ve destek programlarından faydalanarak işini büyütüyor. Özellikle kadınlara bu girişimiyle ben buradayım, siz de başarabilirsiniz mesajı veriyor. Tüm bunların ve başarısının haricinde söylediği tek bir cümle sanki tüm bu yazdıklarımı özetliyor… ‘Yeri geldi yokluğu gördüm, yeri geldi varlığı da gördüm, ama her zaman şükrettim!’
Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.