ÖZEL HABER
Aybuke ULUSAN/Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki depremin hasar bıraktığı doğalgaz borularını tamir etmek için Adıyaman’a görevli olarak giden Makine Mühendisi Erhan Bölük, deprem bölgesinde yaşadıklarını anlattı.
Yüz yılın felaketinde, karşılaştıkları manzara karşısında şoka girdiklerini ifade eden Erhan Bölük, “Yıkılan binalar doğalgaz kullanımı olan binalardı. Yıkım sebebiyle oluşan hasar gaz kesimini engelliyordu. Önceliğimiz tüm şehri besleyen RMS gaz istasyonunu ayağa kaldırmaktı. Gaz verebileceğimiz ev var mı diye keşfe çıktığımızda sağlam bina bulamadık diyebilirim. Yerler kırılmış, hatlar patlamıştı. Adıyaman, Gölbaşı İlçesi’ndeki sorunlar halledilince merkeze geçtik. Yaşadığımız en büyük problem, zeminin kaymış olmasıydı. Haritacılar, hat burada diye yer gösteriyorlardı, biz o bölgeyi kazdığımızda hattı bulamıyorduk. Hatlar, olması gerekenin 4-5 metre sağında ya da solunda çıktı hep. Teknik olarak elimizden gelen her şeyi yaptık ama verdiğimiz en zorlu süreç insanların acılarına karşı çaresizliğimizdi” ifadelerini kullandı.
‘Battaniyeye sarılmış cesetlere bakakaldım!’
Şahit olacakları manzara karşısında kendilerini hazırladıklarını açıklayan Erhan Bölük, şöyle dedi: “Bölgeye gitmeden önce hepimiz birbirimizi telkin ettik. Özellikle sosyal medyada gördüğümüz çaresizliğin göbeğine gidecek olmak hepimize ağır geldi. Yardımcı olabilecek olmak, bizlere iyi geldi fakat şahit olacağımız şeylere karşıda hazırlıklı olmaya çalışıyorduk. 7 saatlik yolu 14 saatte gidebildik. Trafiğin kilit noktaya gelmesine sebep olan, bilinçsizce yola çıkan insanlarımızdı. İş makineleri, yardım tırları, ambulanslar hepimiz saatlerce o trafikte esir kaldık. Bölgeye ulaştığımızda, hiç o kadar vücudumun uyuştuğunu hissetmemiştim. Ayaklarım tutmadı, bir kaldırım kenarına oturup battaniyeye sarılmış cesetlere bakakaldım.”
“Kokudan tiksinmek bizi kahretti”
Ceset kokularının etrafa çok şiddetli yayıldığına dikkat çeken Erhan Bölük, “Tüm şehre bir koku sinmişti. İster istemez yüzüne çarpan o kokuyla irkiliyorsun, kabullenilebilecek bir koku değildi. İnsanların cansız bedenleri, enkaz altında bir parçası görülen cesetler, hayvanlar… Bunları gördükçe o kokudan tiksinmek bizi utandırdı. Yan yana dizilmiş onlarca çadır vardı, bizde çadırlarda kaldık. Uyku diye bir şey zaten yok, sürekli artçılar oluyordu. Psikolojik olarak çok etkilendik ilk günler, yatacak zamanın olduğunda bile gözlerin kapanmıyordu. Gözünün gördüğü her köşede ailesini kaybetmiş insanlar vardı ve çaresizlik hiçbir insana bu kadar işleyemezdi. Biz acı göreceğimizi biliyorduk ama bu acının bizleri bu kadar kahredeceğinden haberimiz yoktu. Hayatımızın en büyük sınavını verdik” diye konuştu.
“Kızım, karım, oğlum burada kaldı”
Ailesini kaybeden yaşlı bir adamla, bir anıyı da paylaşan Erhan Bölük, “Uykusuzluktan gözleri kaybolmuş bir amca vardı. Yanına gittim, diyebileceğin hiçbir şey yok orda insanlara. Karşısında duran taş yığınına bakıyordu sadece, başını eğdi sigaran var mı diye sordu, verdim. Sende iç dedi yok amca etraftaki toz mahvetti demiş bulundum. Gözleri kıpkırmızı bana baktı, gülümsedi. ‘Ne olacak benimde kızım, karım, oğlum burada kaldı’ dedi. O taş yığının altında bende kaldım sanki. Gözyaşlarım nasıl aktı, ben o amcanın yanında ne kadar kaldım, nasıl gittim inanın bilmiyorum” diyen Bölük, yaşadıklarını anlatırken aynı acıyı hissediyordu” şeklinde konuştu.
“Su ve tuvalet sorunu çok büyük”
Erhan Bölük, sözlerini şöyle tamamladı: “Susuzluk çok büyük bir problem, temizliği, ihtiyacı geçtim içecek su bile çok kısıtlıydı. Tuvalette yoktu etrafta, su bulduğunda da tuvaletin gelmesin diye içemiyordun. Yemek bir şekilde geliyordu ama gerçekten kimsenin gözü görmüyordu.”