Anayasa Mahkemesi (AYM), Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz'in bireysel başvurusunu reddetti.
Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan karara göre, Kaşıkçı'nın ölümüne ilişkin açılan davada nişanlısı Hatice Cengiz, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen "durma" ve dosyanın Suudi Arabistan adli makamlarına devredilmesine ilişkin karar nedeniyle etkili soruşturma yürütülmediği iddiasıyla bireysel başvuruda bulundu.
Başvuruda, bir yabancı ülke konsolosluğunda gerçekleşen öldürme olayının etkili soruşturulmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği öne sürüldü.
Başvuruyu görüşen Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının etkili ceza soruşturması yürütülmesine ilişkin usul boyutunun ihlal edilmediğine hükmetti.
Kararın gerekçesinden
Gerekçede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları kapsamında, devletin, yaşam hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğu ifade edildi.
Soruşturma makamlarının, şüpheli ölümden haberdar olur olmaz resen harekete geçmeleri ve soruşturmayı ivedilikle, makul bir özenle yürütmeleri, ölen kişinin yakınlarının da meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması gerektiği belirtildi.
Cinayetin konsoloslukta işlenmesi nedeniyle Suudi Arabistan makamlarının, suç yerinin kendi toprakları sayılması gerektiğini iddia ettikleri, aynı zamanda olayın failleri ile maktulün Suudi vatandaşı olması nedeniyle de yargılama yetkisine kendilerinin sahip olduğunu ileri sürdükleri aktarıldı.
Gerekçede, Türk makamlarının ise cinayetin Türk topraklarında işlendiğini kabul ederek olaya ilişkin derhal soruşturma başlattığına, gerekli inceleme ve yakalama kararlarının da çıkarıldığına işaret edildi.
Başsavcılığın iddianamesinde yer aldığı şekliyle, Suudi yetkililerin konsoloslukta ilk önce arama izni vermediği, bu süre zarfında bu kişilerin maddi delil oluşturabilecek tüm kanıtları yok ettiği aktarıldı. Bu nedenle konsoloslukta, Cemal Kaşıkçı ile ilgili DNA incelemesine esas alınabilecek türden bir kanıt ya da başkaca bir izin tespit edilemediği kaydedildi.
Gerekçede, Başsavcılıkça yürütülen soruşturmada, Kaşıkçı'nın konsolosluğa girdiği ancak çıkmadığının tespit edildiği, ayrıca 15 kişilik bir ekibin konsolosluğa gelmesinin şüpheli bulunarak kamu davası açıldığı anlatıldı.
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, şunlar kaydedildi: "Türk soruşturma makamlarının çabası ve olayın üzerine ısrarla gitmesi sonucu tüm dünya kamuoyu olayla ilgili bu bilgilere sahip olmuştur. Başvurucunun şikayetine konu ettiği Konsoloslukta yapılamayan incelemelerle ilgili Türk makamlarına izafe edilecek bir kusur bulunmamaktadır. Dahası cinayetin ortaya çıkmasında Türk soruşturma makamının yoğun çabasının etkili olduğunu vurgulamak gerekir."
Türkiye ile Suudi Arabistan arasında adli yardımlaşmaya dair ikili anlaşmanın bulunmadığı ancak Türkiye'nin bu yöndeki uluslararası sözleşmelere taraf olduğu anımsatılan gerekçede, şöyle devam edildi: "Bu nedenle soruşturmanın veya kovuşturmanın kaçınılmaz şekilde birden çok devleti ilgilendirmesi halinde ilgili devletlerin etkili şekilde işbirliğinde bulunmak, böylece etkili soruşturmaya veya kovuşturmaya olanak sağlamak, soruşturmanın ve kovuşturmanın yürütülmesi için gerekli olan bütün makul tedbirleri almak durumunda olduğu açıktır."
Suudi Arabistan makamlarının davanın kendilerine devredilmesini istediği, davanın devri durumunda davadaki iddiaların değerlendirilerek sonucundan Türk makamlarına bilgi verileceğini ifade ettikleri belirtildi. Gerekçede, Riyad Ceza Mahkemesi 1. Ortak Dairesinin de dava dosyasını inceleyerek 30 Mayıs 2022'de bir karar verdiği, Suudi makamlarca karar örneğinin İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği hatırlatıldı.
"Türk adli makamları üzerine düşeni yapmıştır"
Kaşıkçı'nın ölümüne ilişkin yargılama sürecinde izlenen yol kapsamında Türk makamlarının üzerine düşeni yaptığına ve bu nedenle hak ihlali tespiti bulunmadığına dikkat çekilen gerekçede, şu ifadeler yer aldı: "Başvuru bir bütün olarak ele alındığında, Türk adli makamlarının etkili bir uluslararası işbirliğine ve etkili ceza muhakemesi yürütülmesi için gerekli bütün makul tedbirleri almaya ilişkin yaşam hakkı kapsamındaki anayasal yükümlülüklerini yerine getirdiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir."