Anayasa Mahkemesi, terör suçlarından tutuklu veya hükümlü bulunanların duruşmalara belirli kıyafetler giyerek katılmasını zorunlu tutan düzenlemeyi iptal etti.
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, CHP, 7079 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un bazı maddelerinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesinde iptal davası açtı.
Yüksek Mahkeme, Kanun'un 97. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin ve 117. maddesiyle 375 sayılı KHK'ya eklenen ve terör suçlarından tutuklu veya hükümlü bulunanların duruşmalara belirli kıyafetler giyerek katılmasını zorunlu tutan ek 21. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verdi.
Gerekçede, "Kişinin istediği kıyafeti giymek yerine ceza infaz kurumunca verilen kıyafeti giymek zorunda olmasının söz konusu kıyafetin türü de dikkate alındığında kişinin maddi ve manevi varlığının korunması, geliştirilmesi hakkını sınırlandırdığı açıktır." denildi.
Darbe girişimi sonrası kanunlaşmıştı
Fetullahçı Terör Örgütü'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından açılan davalarda yargılananların, badem kurusu ve gri renkte tek tip tulum giyerek duruşmalara katılması kararlaştırılmış, 2017'de yasalaşan düzenlemenin Adalet Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliğin yürürlüğe girmesinin ardından uygulanacağı açıklanmıştı. Ancak süreçte yönetmelik yayımlanmamış, tutuklu ve hükümlülere tek tip tulumlar giydirilmemişti.
Toplu iş sözleşmesi çerçeve anlaşma protokolünü bağlayıcı kılan düzenlemeye iptal
Aynı kanunun, hükümetin kamu işveren sendikaları ile işçi sendikaları konfederasyonları arasında kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü imzalayabileceğini ve protokolün bağlayıcı olduğunu düzenleyen hükmü de iptal edildi.
Gerekçede, toplu iş sözleşmesi yapma ve grev kararı alma yetkilerinin sendikalara verildiği vurgulanarak, bu protokolün bağlayıcılığı nedeniyle sendikanın söz konusu haklarını kullanamayacağı belirtildi.
Kuralın, toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık çıkmasını ve sendikanın grev kararı almasını dolaylı olarak engellediği ifade edilen gerekçede, "Tüm bu kısıtlama ve engeller sendikal faaliyete, dolayısıyla sendika hakkı kapsamında olan haklara temas ettiğinden düzenlemenin sendika hakkını sınırlandırdığı anlaşılmaktadır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Anayasa Mahkemesi, aynı kanunun, kamu kurum ve kuruluşlarına personel alınmasına dair ilgili mevzuat hükümlerinin PTT ve iştirakleri tarafından istihdam edilecek personel hakkında uygulanmayacağını düzenleyen hükmünü de iptal etti.
Gerekçede, kuralın ilgili kurum veya kuruluşun hesap verebilmesine ve çalışmak isteyen kişilerin personel istihdamında uygulanacak ilkeleri öngörebilmelerine engel olduğu, bu nedenle demokratik devlet ve belirlilik ilkelerini ihlal ettiği kaydedildi.
"Keyfi işlemler bakımından caydırıcı etkiyi ortadan kaldırır"
Yüksek Mahkeme, göreve iade edilen kamu işçisinin işe başlamasını engelleyen kamu görevlisinin kamu zararından muaf tutulmasını düzenleyen kanun hükmünün de Anayasa'ya aykırı olduğuna karar verdi.
Gerekçede, iş akdi geçersiz sebeple feshedildiği ortaya konan işçinin işe başlatılmaması durumunda ödenen tazminatın veya diğer haklarına dair ödemelerin idare adına hareket eden kamu görevlisine rücu edilmemesini öngören kuralın, keyfi ve hukuka aykırı işlemler tesis edilmesi bakımından caydırıcı etkiyi ortadan kaldıracağı anlatıldı. Bunun anayasal hakkın ihlaline yol açacağı, kuralın açıkça mevzuata aykırı olduğu belirtildi.
"Adil yargılanma ve mülkiyet hakkını sınırlıyor"
Anayasa Mahkemesi ayrıca aynı kanundaki, işçilere sürekli işçi kadrolarına geçiş karşılığında idare aleyhine açılmış davalardan veya icra takiplerinden vazgeçmeleri, ileride de geçmiş iş sözleşmelerinden kaynaklı hak ve alacak talebinde bulunmamalarını şart koşan kuralın iptaline karar verdi.
Kuralın, bu şekilde işçinin sürekli işçi kadrosuna geçiş için başvuruda bulunurken en son çalıştığı idareden herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağını ve bu haklarından feragat ettiğine dair yazılı bir sulh sözleşmesi yapmayı şart koştuğu aktarıldı.
Gerekçede, düzenlemenin mahkemeye erişim hakkı bağlamında adil yargılanma ve mülkiyet hakkına sınırlama getirdiği, bu nedenlerle Anayasa'ya aykırı olduğu kaydedildi.