1929 yılında, Burdurda dünyaya gözlerini açmıştır. Fakir Baykurt’un asıl ismi ise Tahir’dir. Bu isim savaş yıllarında asker olan ve şehit düşen amcasının ismidir. Ailesi bu ismi Fakir Baykurta layık görmüştür.
Tahir eğitimine 1936 yıllarında Akçaköyde başlar. Burada ilkokula giden Tahir iki yıl sonra babası vefat eder. Tahir buna çok üzülür. Babasını çok severdi Tahir. Onun ölümü ile kendisini bir süre boşlukta hisseder. Babasının ölümü sonrasında dayısı olan Osman Erdoğuş Tahiri yanına alır. Tahir Aydında yaşayan dayısının yanında dokuma işinde çalışmaya başlar. Artık okula da gitmiyordur. Bir süre böyle giderken dayısı 2 dünya savaşı patlak verdiği sıralarda askere çağırılır. Ortada kalan Tahir Burdura geri döner. Burdura geri döndükten sonra eğitimine kaldığı yerden devam etme gibi bir şans doğar. Eğitimine devam etme gibi bir şans bulan Tahir buna çok sevinir. Ancak Burdura geri döndüğü zamanlarda sıtma hastalığına tutulur. Zor günler geçiren Tahir hastalıkla çetin mücadeleler verir. Bu hastalık sırasında ise şiir yazmaya başlamıştır. Tahir ilkokulu bitirdikten sonra eğitimine Isparta Gönen Köy Enstitüsün’de devam eder. Eğitiminin bu yıllarında şiire daha çok merak salmaya başlar. Bu yıllarda şiirle ilgilenen Tahir kendini tamamen kitap okumaya odaklar. En çokta Türkçeye çevrilmiş klasikler üzerinde çok durur. Bu yıllardaki merakı ve ilgisi onu tanınma yolunda ilerletmeye başlar. Köy Enstitüsü zamanında yazmış olduğu Fesleğen Kolum o zamanlarda Eskişehir ilinde yayın yapan “Türke Doğru” adlı dergide yayımlanmıştır.
Edebiyatla çok ilgilendiği için Köy Enstitüsünde kütüphane başkanı seçilir. Böylelikle amacına ulaşır ve daha çok kitap okuma fırsatını yakalamış olur. 1947 yıllarında Köy Enstitüsü ve Kaynak dergisi adlı dergide şiirleri yayımlanmaya başlar. Bu yıllarda şiirlerinde genelde Fakir Baykurt adını kullanmaya başlar. Kendisini tüm herkese böyle tanıtmaya başlamıştır bile. İlk olarak şiirlerinde kendisinden böyle bahsederken daha sonra yazdığı tüm yazılarda kendisini Fakir Baykurt olarak göstermeye başlar. Bu yıllarda yazılarının yayımlanmaya başlaması ve ilgi görmesi ile birlikte artık kendisine daha çok görevler verilmeye başlanmıştı. Ancak Köy Enstitülerine baskıcı yöneticiler gelmeye başlamıştır. Bu onlar için hiçte olumlu bir şey değildi tabi. Eski öğrenciler diğer yöneticilerin kurallarına alışmışken böylesine bir baskı karşısında huzursuzluklarını her fırsatta dile getirmeye başlamıştı. Bu sorun yaşayan öğrenciler arasında Tahir de yer almaktaydı. Birçok yönetici ile tartışan ve bir çok sefer karşı karşıya kalan Tahir çok sefer kovuşturmaya maruz kalmıştı. Bu baskılara ve kavuşturmalara rağmen okulunu başarılı bir şekilde bitirir ve sonunda Yeşilova Kavacık Köyüne öğretmen olarak gider. Öğretmen olduktan sonra 1951 yıllarında Muzaffer hanım ile evlenir. Evliliğinden sonra kendisinin hastalıklarla başı dertten kurtulmaz ve körbağırsağı patlar. Bunun için tam iki kez ameliyat masasına oturur. Daha sonraki yıllarda atama olur ve Dereköyde öğretmen olarak devam eder. Köy Enstitüsü yıllarında olduğu gibi üzerinde her zaman baskıyı hisseder. Zaman zaman savcılık kararı ile evine baskınlar düzenlenir. Çok sefer koğuşturma geçer başından.
1953 yıllarında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümüne yazılır. Buraya yazıldıktan sonra Gayret Dergisi altında birçok yazı yayımlamaya başlar. Ancak bazı yazıları sebebi ile başı derde girer ve bu yazıları yüzünden yargılanır. Daha sonra bu girdiği bölümü de başarı ile bitirdikten sonra Hafik ilçesinde bir ortaokula atanır. Bu atamadan kısa bir süre sonra kendisinin ilk kitabı olan Çilliyi yayımlar. 1957 yıllarında askere alınır ve burada Ankara Piyade Yedek Subay Ortaokulun’da öğretmen olarak hayatına devam eder. Öğretmen olarak hayatına devam ederken Işık adında bir kız çocuğu dünyaya gelir. 1958 yıllarında yazmış olduğu ilk romanı olan Yılanların öcü Yunus Nadi Roman Ödüllerinde birinciliği kazanır. Ancak bu yazdığı roman ile yine bir kovuşturma yaşar. Daha sonra Cumhuriyet Gazetesin’de yazılar yazmaya başlar. Askerliği bittikten sonra Savsat ortaokuluna atanır. Bu atamadan kısa bir süre sonra ikinci kızı olan Sönmez dünyaya gözlerini açar. Yazıp ödül alan Yılanların Öcü adlı roman Remzi Kitapevi tarafından basılmaya başlar. Daha sonra Efendilik Savaşı adlı kitabını yayımlar. Cumhuriyet gazeteside yayımladığı yazılar yüzünden öğretmenlik görevinden alınır Milli Eğitim Bakanlığı Yapı İşleri Bölümünde görev yapmaya başlar. Yazdığı bu romanlar sonucunda altı ay açığa alınır. Ancak 1960 yılında Ankara İlköğretim müfettişliğine atanır ve bu atamadan kısa bir süre sonra Efkar Tepesi adlı romanını yayımlar. Yazmış olduğu Yılanların Öcü adlı romanı daha sonraki yıllarda tiyatro ve filme uyarlanıp yayımlanmaya başlar. Tiyatronun oynanması yasaklanır, ancak film uzun görüşmeler sonucunda yayınlanır fakat izlenim süresi boyunca bir çok olay olur. Bu olaylar sırasında Tahir Onuncu Köy, Karın Ağrısı gibi kitaplarını yayımlamıştır bile. Aradan geçen bir yıl sonra yazarın bir oğlu dünyaya gözlerini açar ismi Tonguç’tur. Daha sonra Tahir Amerikaya giderek göze kulağa hitap eden ders araçları ve yetişkinler için yazma öğrenimi eğitimini alır. Daha sonra 1963 yıllarında Türkiyeye geri döner ve müfettişlik işine devam eder. Bu yıllarda yazmış olduğu Onuncu Köy, Bulgarca diline çevrilir. Daha sonra yazmış olduğu Yılanların Öcü adlı kitabı Almanyada ve Rusyada çevrilip okunmaya başlanmıştır. Daha sonra 1965 yıllarında TÖS kuruluşuna katıp buranın genel başkanı olur. Başından bir türlü olaylar eksik olmayan Tahir müfettişlikten uzaklaştırılır ve milli folklör enstitüsüne uzman olarak atanır. Buraya atandıktan hemen sonra kaplumbağalar ve Amerikan sargısı adlı romanlarını yayımlar.
1967 yılında yazmış oldu “Onuncu köy” adlı romanı Rusçaya çevrilir. Yazmış olduğu yazılar nedeniyle iş hayatında birçok sefer başı belaya giren Tahirin yine başı belaya girmiştir ve uzman olarak görev yaptığı işinden Gaziantep ilinin Fevzipaşa bucağına sürülür. Tös bünyesinde Devrimci Eğitim Şurası verir ve bunun üzerine yine açığa alınır. Bir süre açıkta kalan Tahir daha sonra Danıştay kararı ile görevine tekrar döner. Burada fazla durmayan Tahir ODTÜ halkla ilişkiler ve yayın müdürlüğü görevine atanır. Burada Anadolu Garajı ve Tırpan adlı kitaplarını yayımlar. Tırpan ve Sınırdaki ölü adlı eserleri ile TRT Ödüllerini kazanır. 1971 yıllarında ülkede meydana gelen sıkı yönetim ile Tahir birçok sefer gözaltına alınır. Ancak aynı yıl içerisinde yazığı tırpan adlı eseri ile türk dil kurumundan ödül kazanır. Ödüller almasına rağmen Ankara merkez cezaevinde tutuklu kalır. 1973 yıllarında Can Parası ve Köygöçüren adlı kitaplarını yazar. Bu yıllarda Tahir yurtdışına da çıkamıyordu çünkü yasak gelmişti. Cezaevinde yazdığı İçerdeki Oğul adlı kitabı basılır. Bu sıralarda boş durmaz ve Keklik adlı romanı yazar. Yazdığı can parası kitabı Sait Faik Ödülünü kazanır. Daha sonraki yıllarda beraat eder ve hemen ardından Sınırdaki Ölü ve Keklik kitap olarak basılmaya başlar. Artık aradan geçen yıllar sonrasında baya yaşlanan Tahir SSk tarafından emekli olmuştur. Baykurt Madaralı Roman Ödülü kuruluşunda yer almıştır. 1977 yıllarında Yayla romanı basılır. Bu yıllarda geziler düzenleyen Tahir Almanya Fransa gibi ülkelere giderek buradaki göçmen işçilerle bir araya gelir. 1978 yıllarında yazmış oluğu sakarca adlı kitabı tiyatroya uyarlanır ve İstanbul şehir tiyatrolarında oynanmaya başlar.
Daha sonra Kara Ahmet Destanı ile Orhan Kemal Ödülünü kazanır. Bu ödülden hemen sonra kültür bakanlığında danışmanlık görevi yapmaya başlar. Bu yıllarda yazdıklar yazılarla ve romanlarıyla bir çok ödüle layık görülmüştür. Aldığı ödüllerden bir kaçı şunlardır; Avni Dilligil En Başarılı Yazar Ödülü, En başarılı oyuncu, İsmet Küntay Ödülü ve Ulvi Uraz Ödülü gibi ödüller kazanır. 1984 yıllarında Berlin senatosu Çocuk Yazını Ödülünü kazanır. 1987 yıllarında Keklik romanı 20 öyküsü ile birlikte Rusçaya çevrilir ve basılır. 1988 yıllarında İçerideki Oğulu oyuna uyarlayarak tekrar yazar. Birçok başarı ve ödül alan Tahir artık yaşlanmış ve birçok hastalıkla mücadele etmiştir. En sonunda 1999 yılında Almanyada pankreas kanserine yenik düşerek hayata gözlerini yumar.