Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda faaliyetlerini yürüten UAD'de, İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar sürüyor.
Duruşmalarda Tunus adına söz alan Uluslararası Kamu Hukuku Profesörü Slim Laghmani, İsrail'in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki mevcudiyetinin gayrimeşru olduğunu vurguladı.
İsrail’in kuruluş döneminden itibaren Filistin topraklarını kademeli olarak ele geçirdiğini ve "Filistin halkının soykırıma tabi tutulduğunu" söyleyen Laghmani, İsrail'in Filistin halkına karşı ihlallerin, "soykırım suçu kastıyla yapıldığı ihtimalini düşündürecek yoğunlukta olduğunu" ifade etti.
Laghmani, İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarına kalıcı şekilde yerleşmeyi amaçladığını ve kendi kaderini tayin hakkını sadece Yahudilere mahsus gördüğünü belirtti.
İsrailli yetkililerin işgal ettikleri Filistin topraklarından çekilme niyetlerinin olmadığını gösteren açıklamalarını okuduktan sonra Laghmani, şunları kaydetti:
"Bu durum sistematik bir politikanın varlığını, yani Filistinlileri kendi kaderini tayin etme hakkını yok sayarak ve bağımsız devlet kurma hakkına sahip ulusal bir grup olarak hayatta kalanları, vatansız bir mülteci grubuna indirgeme niyetini ve arzusunu göstermektedir."
Laghmani, İsrail’in bu ihlalleri ve soykırım suçu için meşru müdafaa veya diğer gerekçeleri ileri süremeyeceğini ve İsrail'in bu suçlarının Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soruşturulması gerektiğini vurguladı.
- İsrail'e Golan Tepeleri'nde de ihlallerde bulunduğu suçlaması
Öte yandan UAD'de Suriye rejiminin Avrupa Birliği (AB) Temsilcisi Ammar el-Arsan İsrail'i sadece Filistin topraklarında değil, işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri'nde de ihlallerde bulunmakla suçladı.
Arsan, Golan Tepeleri'nde sivillere ait mülklerin tahrip edilmesi, el konulması ve evlerin yıkılması yoluyla İsrail'in buradaki ihlallerinin sürdüğünü anlattı.
İsrail'in Gazze'yi abluka altına alarak dünyadan kopardığını ifade eden Arsan, İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında apartheid rejimi uyguladığını belirtti.
- BM Genel Kurulu, UAD'den görüş istemişti
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD'ye, Divan Statüsü'nün 65. maddesine dayanarak 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in Filistin'deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.
BM Genel Kurulunun Divan'dan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:
"1- İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs'ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail'in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?"
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023'te BM Genel Sekreteri tarafından UAD'ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin'e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
- Danışma görüşünün etkisi nedir?
UAD'nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlamaları muhtemel.