Günlük koşuşturmacalar, iş stresi üstüne bir de pandemi derken, çoğumuz tahammülsüz ve gergin bireyler haline dönüştük. Bir yerlerde okumuştum ‘’Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelip konar. Her ne kadar yara almış olsa da ruhumuz, o kuşu daima bekleyen bir ağaç vardır yüreğimizde’ diyordu. Zaman zaman pes ederiz, sırtımızda tonlarca ağırlık dilde hep aynı kelime ‘’Ne olacak böyle?’’ İnsanlar deşarj olamamaktan, kafasını boşaltamamaktan, sırtındaki yükleri bir tarafa koyup şöyle bir soluklanamamaktan şikâyetçi. Hep bir yarış hali… İnsan sürekli bir yerlere koşuyor. İşine, borcuna, evine, çocuğuna üstelik önüne arkasına bakmadan. Hem kendini hem çevresini yoruyor. İnsan bir tek kendine sayıyor, kendine geç kalıyor.

Yine bir kitapta rast gelmiştim dizelerde ‘’ Merdivenleri üçer beşer çıkmanın sevinci yok içimde’’ diyordu. Okuyunca kendimi bulmuştum. Çok yaşlı veya görmüş geçirmiş biri olmaya gerek yok. Bu çağ, en çok gençleri yoruyor. İşsizlik- en kötüsü belirsizlik işin varsa bile ne olacağım sorusu kısaca mental yorgunluk. Yaşıtlarıma şöyle bir bakıyorum hepimiz tahammülsüzüz, hepimiz agresif…

Bir şeyin yapılamaz olduğunu düşünerek uyursan, başkasının o şeyi yaparken çıkardığı gürültüyle uyanırsın mantığında giden bir nesil de oluştu. Sokakta yürüyen 10 kişinin 8’i üniversite mezunu, Artık üniversite mezunu olman bile yetmiyor. O bilginin üzerine bir şeyler ekleyebilen hayatta kalıyor. Kısaca, kendine yatırım yapan kazanıyor.

Kendine yatırım yapmaksa, dış görünüşünü veya bedenini değil, beynini süsleyerek onu farklı kılarak, zekanı ve bilgini konuşturarak oluyor bence… Her şeyden mutsuz olduğumuzu boşa söylemiyorum. Yüzümüzden, fiziğimizden, yürüyüşümüzden bile hoşnutsuzuz. Gençlerde estetik oranlarına şöyle bir açın göz atın. Son yılların en yüksek rakamlarını göreceksiniz. Bütün parasını fiziksel görünüşüne yatıranlara oldum olası şaşırmışımdır. Üstelik, yaşın daha çok gençse. Herhangi bir sağlık problemi olabilir veya kendinde hoşuna gitmeyen bir yerlerin elbette ki olabilir, bunun için estetik operasyona başvurabilirsin. Bu son derece doğal ama bu iş adeta bir estetik çılgınlığına ve obsesifliğe doğru gidiyorsa orada bir oturup düşünmeli... Bu noktada kendimizi fiziki anlamda bir başkasına dönüştürmekten ziyade düşüncelerimizi, mantığımızı, karakterimizi, zekamızı dönüştürüp daha ileriye gitmeyi tercih ederim. Önemli olan herkesin tip olarak birbirine benzediği değil, düşüncen ve tavrınla fark yarattığın bir bakış açısı olacaktır. Görünüşün, ağzın burnun, yürüyüşün her şeyin artık bir müdahaleyle değişebiliyor operasyona bile gerek yok bunu yapan mobil uygulamalarla bile anında istediğin birine dönüşebiliyorsun ama ruh çirkinliğine çare yok. Kötü bir ruhun çirkinliği en güzel şeyleri bile berbat edebiliyor.

Kısacası biz gençler olarak hayatımızı nasıl yaşamak ve ne yöne çekmek istediğimiz tamamen kendi kontrolümüzde. İpler elimizde. Hayatımızın yüzde 10’u başımıza gelen olaylar iken yüzde 90’ı buna nasıl tepki verdiğimiz oluyormuş, bunu da akıldan çıkarmamalı…

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.