Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında konuştu. “DEM Parti bir Türkiye partisidir” diyen Bakırhan, şunları söyledi:
''DEM Parti ezilen Kürt halkının yanında olduğu gibi yine ezilen kimliği yok sayılan Uygur Türklerinin, mazlum Filistin halkının, Şengal’de katliam tehdidi altına bulunan Êzidîlerin, Ermenilerin, katledilen kadınların, Alevilerin, doğa hakkını savunan halkların ve inançların hakkını savundu, savunmaya devam edecek. Köklerimiz Türkiye’de ama mücadele ruhumuz bütün dünyadadır. Bizim yolumuz cumhuriyet diyerek oligarşiyi kuranların yolu değil, bizim yolumuz mazlumuz deyip zalimlik makamını işgal edip insanları perişan edenlerin yolu değil. Bizim yolumuz daha önce de belirttiğimiz gibi üçüncü yoldur. Emekçilerin, ezilenlerin bu ülkede yaşayanların eşit ve adil bir şekilde bir arada yaşayacakları demokratik bir cumhuriyet yoludur. Bizim yolumuz üçüncü yoldur. Herkes çok iyi bilsin ki, farklı renkleriyle ve güzel kokusuyla DEM Parti bir lotus çiçeğidir. Toz tutmaz, kir tutmaz, pas tutmaz. Var olmaya devam edeceğiz. Türkiye'de siyaset yapanlar DEM Parti kadar bu toplumu düşünseydi, bugün içinde bulunduğumuz toplumsal çürümeyi yaşamıyor olurduk. Bu ülkede insanlar artık umudunu yitiriyorlar. Yoksul, yoksulluğuyla baş başa kalmış. Adalet arayanlar biçare bir şekilde. Emekliler açlığa mahkum edilmiş. Çeteler Türkiye'nin dört bir yanını sarmış. Kadınlar, gençler katlediliyor. Bu haberleri izlediğimizde neredeyse insanlığımızdan utanır hale geldik. Biz dün olduğu gibi bugün de, Kulp'un Kasor mezrasında direnen köylülerin yanındayız, çıplak ayaklarıyla meclise yürüyen emekçileri yanındayız. Hep beraber bu çürümeye, bu insanı yok sayan düzeni savunmaya devam edeceğiz. Bu ülke bizim, herkes bunu böyle bilsin. Biz bu ülkenin asil sahipleriyiz. Bu ülke milliyetçilik yapan, ama bu çürümeye göz yumanların ülkesi değil.
"Kredi kartıyla çelik kubbe kuracaklarmış, Nobel'i yanlış kişiye verdiler"
Meclis'e sunulan Savunma Sanayii Fonu kesintisine de değinen Bakırhan sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye koca bir sefalet ve suç meydanına dönmüşken, iktidar vergi ve ihale vurgunu peşinde koşuyor. Emin olun bazen biz de şaşırıyoruz. Daha geçen hafta dünyada eşi benzeri olmayan bir vergi hayata geçirdiler. Trajikomiktir ama kredi kartı limitinden bile vergi alma fikrini ortaya koyan bir iktidardır. Aslında Nobel ödüllerini boşa dağıtıyorlar, bu dahiyane buluşu bulanlara vermeleri gerekiyordu. Neymiş, kredi kartından aldıkları vergi ile çelik kubbe kuracaklarmış. Emekçinin 750 lirasıyla yapacaklarmış. Bir an önce hükümetin kredi kartı limitinden vergi alması kararından vazgeçmesi gerekiyor. Bu iktidar ihale işlerini de çok iyi biliyor, bayağı mahirler. Daha geçen gün bir yandaş holdinge piyasa değeri 100 milyar olan bir alanı 3.5 milyar liraya verdiler. Zahmet edip o 3.5 milyar lirayı da almasaydınız, beleş verseydiniz. Ülkenin tablosu bu. Yani bu ülke her anlamıyla çökmüş, çürümüş, siyasal ve sosyal anlamda en dipleri yaşıyor. Hiç kimse Türkiye'nin 2. yüzyılda halkı adaletten, eşitlikten, aştan yoksun bırakmaya hakkı yoktur. Bu zehrin topluma daha fazla yayılmaması için, bir an önce muhalefetin, iktidarın, meclisin acilen bir adım atması gerekiyor. Barışın, adaletin olmadığı bir yerde 100 milyarlık ihale 3.5 milyar ihaleye verilir.''
Toplumun her kesimine büyük görevler düştüğünü söyleyen Bakırhan, şu ifadeleri kullandı:
''Hepimize büyük görevler düşüyor. Ey Türkler, ey Kürtler, ey Sünniler, ey Aleviler, ey muhafazakarlar artık buna bir diyelim. Bu değişmemekte direnen sistem karşısında değişimi zorlamalıyız. İnanan kardeşlerime sesleniyorum. Kendisine muhafazakarım diyenler, iktidarın nimetlerinden yararlanıyor. Bir Müslüman mütevazı yaşar, ama bunların cebi de midesi de doymadı. Bir hırka bir lokma geleneğinden geliyoruz dediler, ama ortada milletin üstünde hırka midesinde lokma bırakmadılar. İslamiyet'in özüne sahip çıkanlar, bu iktidarın değişmesi için seslerini yükseltmedirler. Kendisini inanan diyenin Alevinin hakkını vermesi gerekiyor. Onun için inanan kardeşlerim bu mevcut kötü tablonun değişmesi için büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.
Hiç kimse bir vesayete karşı çıkarken, başka bir vesayete sarılmamalıdır. Ne geçmişin vesayeti, ne de şimdiki vesayet. Bir kısır döngüdür Türkiye'de almış başını gidiyor. Empatiden yoksun bir toplumda böyle vesayet gelişir. En fazla yaşam tarzına müdahale edildiğini düşünen yurttaşların bunu düşünmesi gerekiyor. Kendimizi Emine Şenyaşar'ın, Fernas işçilerinin yerine koymalıyız. Seküler yaşam süren ve bu konuda kaygısı olan vatandaşlar da, daha fazla adalet talep etmelidir. Bugün barışı savunmak, demokratikleştirmeyi savunmaktır. Bugün sizin de mağdur olduğunuz, ilk meclis ruhunu esas alarak, Kürdün hakkını vererek gerçekten demokratik bir cumhuriyete ulaşabiliriz. Ama sonrasında tek renge, tek inanca büründürülen bir sisteme mecbur bırakıldık. Çanakkale'deki mezar taşlarında Kürt yurttaşların da ismi var.''
"CHP, Kürt sorununu nasıl çözecek açıklasın"
CHP'ye de seslenen Bakırhan, şu vurguları yaptı:
''Anamuhalefet partisine bu süreçte büyük sorumluluklar düşüyor. Ana muhalefet partisinin Kürt meselesinin demokratik çözümünde kilit bir rolü olabilir. CHP çözümün yanında yer almalıdır. CHP böyle davranmazsa, sadece ülkemize değil geleceğimize de büyük bir zarar vermiş olur. Statükoyu savunarak, en fazla da kendisine büyük kaybettirir. Parlamentodaki bütün partilere çağrı yapıyorum. Ortada çözüm bekleyen Türkiye'deki en büyük mesele Kürt meselesidir. Bu meselenin çözümü Türkiye'ye kazanır. Savunmaya harcanan 3 trilyon doların emekçilere, emeklilere, Türkiye'ye kazandırılması demektir. Çözüm karşıtlığı yaparak siyaseti zehirlememelidir. 7 Haziran'da yaşananlar, bu zehirli siyasi iklimde kimin kazançlı çıktığını ortaya koydu.
Hemen Kürtler iktidarla anlaştı diye tartışmaya başladılar. Kürt kiminle konuşur, kimin elini tutar buna kendisi karar verir. Kaldı ki, kapı arkasında kimseyle konuştuğumuz yok. Herkese çağrımızdır, gelin barışı ve demokrasiyi muktedirlerin insafına bırakmayalım. Gelin barışı biz toplumsallaştıralım. Siyaset demokratik uzlaşı ve müzakeredir. Siyaset el kırma yeri değildir. İktidarın anayasayı şahsi çıkarları uğruna araçsallaştırılmasını kabul etmiyoruz. Bu konuda CHP'nin tarihsel bir rol oynaması gerektiğini belirtmek istiyorum. CHP, Kürt meselesi hakkında ne düşünüyor bir zahmet bu konuda çözüm önerilerini ortaya koysun. CHP'ye çağrımızdır, eleştirmek yerine reddetmek yerine, buyurun siz ne düşünüyorsunuz, Kürt meselesini nasıl çözeceksiniz, bu meclisin oynayacağı rol nedir açıklayın.''
DEM Parti üyelerine yönelik tutuklama ve gözaltı operasyonlarına tepki gösteren Tuncer Bakırhan şöyle devam etti:
''Bir taraftan elinizi uzatacaksınız, bir taraftan Kürtlerin koluna ters kelepçe vurarak Türkiye barışını sağlayamazsınız. 100 yıldır polisleriniz, ters kelepçeleriniz bugün biz bu çatı altında olmayacaktık. Bugün JİTEM davası vardı, çok sağlam deliller olmasına rağmen Yargıtay tarafından beraat kararı verildi. Bir taraftan kelepçe, bir taraftan insanlığa karşı suçları beraat ettirirseniz kimse sizin ne dediğinize inanmaz.
Gelin, bugün ilk Meclis'in ruhunu, 1921 Anayasası'nı aşacak bir çaba içinde olalım. Demokratik, laik adil bir cumhuriyet çağrısını biz de yineliyoruz. Ana muhalefet partisine büyük görev düşüyor. CHP, statükoya sığınmayan, çözüm karşıtı bir yere savrulmadan Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel meselelerinin demokratik bir şekilde çözülmesi için karşı bir yerde durmalıdır. Çözümün yanında yer almalıdır. Sayın Öcalan'a bugün Bahçeli bir çağrı yaptı. Ama bu çağrının muhatabına ulaşabilmesi gerektiğini bilmiyor. 43 aydır, Öcalan ile avukatları ve görüşemiyor. Sayın Bahçeli, biz de senin gibi Öcalan'ın ne diyeceğini merak ediyoruz. O zaman tecridi kaldırın, Sayın Özalan'ın ne dediğini izleyelim görelim.''