"Türkiye Savunma Sanayiinin Yüzyılı" sempozyumu, Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir’in katılımıyla SETA Ankara’da gerçekleştirildi. Sempozyumun açılışında konuşan Demir, “Türkiye artık teknoloji üreten, teknoloji uygulayan, bu konuda da dışarıdan bakıldığında savunma sanayiinin bir bütün olduğunu düşünürsek evet Türkiye teknoloji üreten bir ülke. Türkiye artık küçümsenecek bir ülke değil. Türkiye artık kale alınmalı, dikkate alınmalı gibi bir algıyı dünyada oluşturmuş olacağız. Bu açıdan hepimize çok büyük görevler düşüyor” ifadelerini kullandı.
“Türkiye Yüzyılı boş bir slogan değil”
“Türkiye Yüzyılı”nın bir ideal olduğunu dile getiren Demir, “Türkiye Yüzyılı dediğimizde bu gerçekten ‘Türkiye Yüzyılı’. Bir boş slogan değil. Boş bir iddia değil. Bir ideal, içi dolu gümbür gümbür gelen bir ideal. Yeter ki biz kol kola, el ele, iradeyle yola devam edersek mutlaka gerçekleşecek olan bir şey” diye konuştu.
“Türkiye, ilk gün masada imzaladığı şartlardan geri dönmez ve şu aşamada üzerine bir şey de koymaz”
Konuşmasının ardından basın mensuplarının ve izleyicilerin sorularını yanıtlayan Demir, “S-400’de ikinci parti tedarik olacak mı?” şeklindeki soruya, “Birinci parti, ikinci parti konuşmalarının çok doğru olmadığını düşünüyoruz. İlk gün masaya konulan yol haritasının işlemesinden bahsediyoruz. İçerisinde belirli teknik ve finansal unsurları içeren bir yol haritasının işlemesinden bahsediyoruz. Türkiye, ilk gün masada imzaladığı şartlardan geri dönmez ve şu aşamada üzerine bir şey de koymaz. O açıdan süreç kendi mecrasında ilerliyor” cevabını verdi.
“Savunma sanayii milli ve siyaset üstü bir konudur”
Demir, “Türkiye'deki seçimlerin savunma sanayiine etkisi nasıl olur?” şeklindeki soru üzerine ise şunları söyledi:
“Savunma sanayii milli ve siyaset üstü bir konudur. Siyasete malzeme yapılmamalıdır. Bu Türkiye'de herkes tarafından da söyleniyor. Onun akabinde de şuna bakıyoruz. Geçmiş yıllardan bahsettik. Hakim kılan projelerden bahsettik. Hatta bazen itibarsızlaştırılan çok güzel fikirlerden bahsettik. O günlerde o süreçlerde yaşayan insanlar, yöneticiler ülkeyi sevmiyorlar mıydı? Seviyorlardı. Milli duyguları yok muydu? Vardı. İhanet içinde olduklarını söylemek mümkün değil. Ama bir şeyler oluyor. Onu gençlerle konuşurken Necip Fazıl üstat, ‘Şey koptu benden bir şey. Her şeyi tutan bir şey’ diye başlar. O şey kopmuştu. O şey yerine konduktan sonra o idealler 'bir şeyler yapalım' hissinin hayata geçmesiyle ilgili bir şeyler değişiyor. İşte asıl kritik nokta bu. Geçmiş yıllarda bu niçin hayata geçmedi? Bu kararlılık niçin gösterilemedi? Milli değil miydi o insanlar? Diyemeyiz. Ama bir şeyler eksik. O eksik olanın ne olduğunu görürsek bu sorunun cevabı da çok net ortaya çıkar.”