YAŞAM

Diyarbakırlı Abdurrahim Tuncak Atatürk’ün gerçek oğlu muydu?

O bir Diyarbakırlıydı. 1908 Diyarbakır doğumlu. Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde hanım onu büyüttü. Mustafa Kemal savaşa giderken, Abdurrahim’i annesine emanet ederdi. Atatürk’e benzerliğiyle dikkat çeken Abdurrahim Ulu Önder’in gerçek oğlu muydu? Bu sorunun cevabı, 1999 yılında Abdurrahim Tuncak’ın ölümüyle, sır olarak toprağa gitti.    

Murat KARATAŞ/Diyarbakırlı Abdurrahim Tuncak, Atatürk'ün gerçek oğlu muydu? Bu konu bir dönem çok konuşuldu. Gazeteci Can Dündar, belgeselini yaptı. Bu belgesel filmde konuşan Abdurrahim Tuncak’ın kızı Nuray Çulha, Abdürrahim Tuncak’ın üç buçuk aylıktan itibaren Zübeyde Hanım’ın evinde olduğunu, evlat edinmek diye bir şeyin olmadığını, zaten kendisinin de Atatürk’ün kız kardeşlerine babaanne dediğini” söylemişti. Gazeteci Mete Akyol ise, Abdürrahim Tuncak ile konuşan ilk gazeteciydi.

Wikipedia’da Tuncak hakkında yazılanlar

Abdurrahim Tuncak hakkında Wikipedia’da şu bilgi yer alıyor: "Abdurrahim, 8 yaşında iken 1916 yılında Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ailesini kaybetmişti. Mustafa Kemâl Paşa, Kafkas Cephesinde 2. Ordu Komutanlığına vekâleten atanmış ve komutanlığında Bitlis ve Muş illeri Rus işgâlinden kurtarılmıştı. Bu dönemde Mustafa Kemâl Paşa'ya aile bireyleri savaşta ölen öksüz ve yetimlerden bahsedilmişti. Bunlardan birisi de 8 yaşındaki Abdurrahim idi. Mustafa Kemâl Paşa, Abdurrahim'i evlâtlık edindi ve İstanbul'a yanında getirdi. Mustafa Kemâl Paşa, 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gittiğinde Abdurrahim, İstanbul'da Beşiktaş Akaretler'deki evde annesinin yanında kaldı. Abdurrahim, Mustafa Kemâl Paşa'nın annesi Zübeyde Hanım ve kızkardeşinin yanında bakıldı ve büyüdü. Mustafa Kemal Atatürk'ün, öğrenimine yurtdışında devam etmesini uygun gördüğü Abdurrahim Tuncak, 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesi'ne gitmiş ve tüm giderleri karşılanmıştır. 1934 yılından sonra Tuncak soyadını almıştır. Tuncak Savarona yatının satın alınması görüşmelerinde tercümanlık yapmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nda çalışmış ve oradan emekli olmuştur. Fizikî olarak Atatürk'e çok benzemesi nedeniyle zaman zaman Atatürk'ün manevî değil öz oğlu olduğu şeklinde iddialar dile getirilmektedir."

Abdürrahim Tuncak Atatürk Müzesi

Bu arada, Abdürrahim Tuncak Atatürk Müzesi'nin ilk hali Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsü'nde, Rektörlük Binası'nın bir salonunda 10 Kasım 1986 tarihinde hizmete girdi. Geniş salonda ilk olarak Abdurrahim Tuncak'ın üniversiteye hediye ettiği Atatürk fotoğrafları koleksiyonu sergilendi, sonra bunlara bavul, bornoz, iç çamaşırı, pijama ve Atatürk'ün ailesine ait Kuran'ı Kerim gibi özel eşya eklendi. Daha sonra bu müzenin genişletilebileceğini düşünen üniversite yönetimi, Atatürk'ün İstanbul'da ilk kiraladığı Akaretler'deki evin aynısını müze binası olarak inşa etmeye karar verdi. Ev bütün boyutları aynı olmak üzere üniversite bahçesine inşa edildi. Üniversitenin açılmasıyla birlikte Abdürrahim Tuncak Atatürk Müzesi adıyla halka açılan müzede sergilenenler arasına Tuncak'ın ailesinin hediye ettiği ve bu evde kullanılan mangal, ikinci bir bavul, Atatürk'ün okuduğu Kuran'ı Kerim gibi eşya da eklendi.

Abdurrahim Tuncak'ın Atatürk'ün manevî evladı, hatta öz oğlu olduğu şeklindeki iddialar özellikle, Atatürk'ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

‘Annem Zübeyde hanım’

Mustafa Kemal’in Halep’te, bir aile dostunun konağının bahçesinde Abdürrahim Tuncak’la çektirdiği fotoğrafın hikayesini, Abdürrahim Tuncak’ın kendisi şöyle anlatmıştı: “Annemle (Zübeyde Hanım’la) birlikte Halep’e gittik. Mustafa Kemal geçirdiği bir rahatsızlıktan sonra iyileşme dönemini Halep’te, İstanbul’lu dostları Salih (Fansa) Bey’in konağında geçiriyor, orada dinleniyordu. Salih Bey’in konağı, büyük bir portakal bahçesinin ortasındaydı. Mustafa Kemal Paşa sık sık bahçede otururdu. Ben de hep, onun çevresinde oynardım.

Bir gün bahçede oynadığım sırada beni çağırdı:

- "Senin burada bir fotoğrafını çektireyim mi ?" dedi.

- "Bende evet dedim."

Emir verdi, ordunun terzisini getirtti ve bana bir gecede, yöresel giysi diktirdi.

Orduda görevli bir doktor yüzbaşının fotoğraf makinesi vardı. Ertesi gün doktor yüzbaşı fotoğraf makinesiyle Salih Bey’in bahçesine girdi. Bana da içeride, yöresel giysilerimi giydirdiler.

Bahçeye, Mustafa Kemal Paşa’nın yanına gittiğimde, beni görünce gülmeye başladı:

- “Tam buralı bir delikanlı olmuşsun” dedi. Ve yanındaki yeri gösterdi:

Gel yanımda otur” dedi.

Doktor yüzbaşı fotoğraf makinesini hazırlamış, fotoğrafımızı çekmek üzereyken, Mustafa Kemal Paşa durmasını söyledi. Çanakkale’den beri yanından ayırmadığı tabancasını çıkarttı, benim belime taktı. Belimin öteki yanına ise, kuşağın arasına, kendi kasaturasını yerleştirdi.

- “İşte şimdi oldu dedi ve doktor yüzbaşıya döndü:

- “Fotoğrafımızı şimdi çekebilirsin. Çünkü Abdürrahim hazırdır.”

Halep’te annemle birlikte bir hafta yada on gün kaldık. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a izinli olarak dönen bir çavuşa emanet etti bizi. O çavuş’la birlikte yine trenle, İstanbul’a döndük.

- “Halep’te Salih Bey’in bahçesinde Mustafa Kemal Paşa ile çekilen fotoğrafım, yıllar sonra Almanya’ya yüksek öğrenim yapmaya gittiğimde, tren istasyonunda kaybettiğim bavulumla birlikte yok olmuştu.”

Makbule Ablam (Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan) 1956 yılında öldüğünde, bu fotoğrafın kartpostal büyüklüğünde bir kopyası, onun "evrakı" arasından çıktı."

Mustafa Filmi!

Can Dündar’ın ‘Mustafa filminin yankıları bir süre devam etti. Filmle ilgili yapılan eleştirilere; Atatürk’ün manevi oğlu Abdurrahim Tuncakın kızı da katıldı. Abdurrahim Tuncak’ın kızı Nuray Çulha, bir gazetede yayınlanan röportajında; “Abdürrahim Tuncak’ın üç buçuk aylıktan itibaren Zübeyde Hanımın evinde olduğunu, evlat edinmek diye bir şeyin olmadığını, zaten kendisinin de Atatürk’ün kız kardeşlerine babaanne dediğini” söyledi.

İşte bu açıklamalar, “Atatürk’ün manevi oğlu diye bilinen Abdurrahim Tuncak’ın, gerçekte öz evladı mı” sorusunu akla getirdi.

Nuray Çulha verdiği röportajda ayrıca ‘Konuşmuyorum, acım büyük. Mete Akyol ile konuşun’ dedi.

Abdurrahim Tuncak’ın kızının işaret ettiği isim olan Mete Akyol, Abdürrahim Tuncak ile konuşan ilk gazeteciydi.

İşte 90 yaşındayken kaybettiğimiz Abdurrahim Tuncak’la röportaj yapan gazeteci Mete Akyol’un bu konuyla ilgili açıklamaları: “Söylenen her şeyi yazdım. Tane tane ve söylediklerini daha sonra da TRT’de iki ayrı bölümde program olarak yayınladık. Ayrıca TRT’de bir de 90 dakikalık bir söyleşim oldu Abdürrahim Bey’le o yayınlanmadı. O TRT’nin arşivinde duruyor. Hatta üstüne de tarihsel belgedir, asla silinmeyecektir diye not koyuldu. Abdurrahim Tuncak, Atatürk’ün öz oğlu mudur? Değil midir? Bu konuda kendisinin bir iddiası yok ki. “Benim için bu olayın şerefi, onun yetiştiği evde yetişmiş olmak, onu yetiştiren anne tarafından yetişmiş olmam yaşamdaki en büyük onurum şerefimdir.” Sözü budur. Biyolojik çocuğu mu? Ben nereden bileyim? Kimse bana bir şey demedi, elimde bir belge yok, böyle bir şeyi nasıl iddia edebilirim. Birkaç kez aynen bu yanıtları verdi. Nuray Hanım Abdürrahim Bey’in kızı Sabiha Gökçen’e de ‘Hala’ derdi. Sabiha Gökçen de Abdürrahim Tunca’ya ‘Ağabey’ derdi. Kişilerin böyle birbirlerine hitap etmeleri ille de bir kan bağının olmasını gerektirmiyor tabi. Bu kendi ağzından görüntü bantlarda da var, benim notlarım da var ve ben de kaç kez yazdım.

‘Zübeyde annemin kucağındaydım’

Şöyle başlar “Hayatta hatırladığım en eski anım, üç buçuk yaşındaydım, Akaretler’deki evimizdeydik, Zübeyde annemin kucağındaydım.” Kendi ifadesi kelime kelime budur. Üç aylık değil tabi üç buçuk yaşında. Dediği o. Hatırladığım diyor en eski anım “Üç buçuk yaşındayım, Akaretler’deki evimizdeyiz, Zübeyde annemin kucağındayım” diyor.”

Bu sır toprağa gitti!

Atatürk ile benzerliği dikkat çeken Diyarbakırlı Abdurrahim Tuncak’ın bu sırrı, hayatını kaybettiğinde kendisiyle birlikte toprağa gitti. Yaşanmışlıklar, fotoğraflar, anlatılanlar, iddialar, kafalarda her zaman bir soru işareti olarak kalacak.