Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

"Yıllardır bize basın özgürlüğü dersi verenler görüyoruz ki işgal altındaki Filistin topraklarında yaşananlara seslerini çıkarmıyor. Katledilen 150'ye yakın basın mensubunun hakkını sizin gibi bir avuç vicdan sahibi dışında kimse savunmuyor.

TİP Genel Başkanı: 10 milyon çocuk yoksulluk dar boğazında yaşıyor! TİP Genel Başkanı: 10 milyon çocuk yoksulluk dar boğazında yaşıyor!

Tarih, iliştirilmiş gazeteciler ile canları pahasına çalışan gerçek basın emekçilerini yazmaktadır. Merhum Ahmet Kaya ne diyordu, nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça. Bunlarınki yalnızca tutarsızlık değildir, aynı zamanda adaletsizlik ve tarafgirliktir. Elbette tarih zulüm karşısında susanlarla hakkı ve hakikati haykıranları kaydetmektir. Zor dönemde konuşanlar tarih önünde olduğu gibi insanlığın vicdanında da ibra olacaktır. Bugün soykırım karşısında üç maymunu oynayanlar alınlarına yapışan kara lekeyi ömürleri boyunca silemeyecek. Biz tarihin doğru tarafında olma çabasındayız. Anadolu Ajansı'mız ve TRT'miz ilk günden beri Gazze'de işlenen cinayetleri tüm çıplaklığıyla dünyaya anlattı.

Medyamız özellikle de merkez medyamız ülkemizde uzun yıllar vesayetin gölgesi altında görev yapmaya çalıştı. Bu vesayet sadece devlet içindeki oligarşik yapıların değil, Türkiye'de ekonomi ve paraya hükmedenlerin de vesayetiydi. Medyamız çoğu zaman darbeciler namına milleti denetledi. Milleti terbiye etti. Milleti sorguya çekti. Vatandaşa ayar vermeye çalıştı. Basınımızın tek parti dönemindeki ahvalini burada konuşmaya gerek dahi duymuyorum. 27 Mayıs darbesine hazırlık sürecinde cuntacıların basın bülteni gibi çıkan gazetelerini, şimdi yüzümüz kızararak okuyoruz. 12 Eylül, 28 Şubat'ta aynı manşetlerin tekrar tekrar atıldığına şahit olduk. O dönemin tetikçi kalemşörleri milletin seçtiklerini akla ziyan iftiralarla karalarken darbecileri cilalamış, parlatmış, baş tacı etmişlerdir.

Üzülerek söylemek isterim ki, Türkiye'de kalemini, köşesini, ekranını demokrasi karşıtlarına gönüllü olarak kiralayan bir kesim hep olagelmiştir. Bunlar müzik kutusu gibi kimi zaman darbecilerin türkülerini söylediler. Daha sonra terör örgütü mensuplarının şarkılarını çaldılar. Bir ara ülkemize yönelik psikolojik harekatlara asker yazıldılar. Hatta Kandil'deki bölücü canileri 'yere izmarit atmıyorlar' diye methedecek kadar içlerindeki millet düşmanlığını kustular. Her şey oldular, her şeyi yaptılar ama bir türlü milletten, milli iradeden, demokrasiden yana tavır alamadılar. Bunların FETÖ, PKK, DHKPC'sine kadar tüm terör örgütlerinin yanında saf tuttuklarını gördük ama teröre karşı devletimizin yanında bunları bir türlü göremedik.

Hukukun, kanunun ve demokrasimizin kırmızı çizgilerine riayet eden, meşruiyetten sapmayan herkes yasal bir engeli yoksa elbette bu ülkede özgürce siyaset yapabilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Biz de bugüne kadar meşru siyasete söz söylemedik. Özellikle yargının Hakkari'yle ilgili verdiği karar kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuş ve kararını da buna göre vermiştir. Bunlar parlamentoyu hemen ayağa kaldırmaya kalktılar. Kusura bakmayın. Burası hukukun işlediği Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosudur. Orada elinizde pankartlarla, tekme yumruk sağa sola saldırmanın size kazandıracağı da hiçbir şey yok. Çünkü sizin de karşınızda hukuku savunacak parlamenterler var. Sivil ve demokratik siyasetin zemininin güçlenmesi için pek çok adım attık. Ancak bölücü örgütün siyasetteki aparatlarıyla milli iradeye pusu kurmasına da izin vermedik.

Dünyanın hiçbir medeni ülkesi, demokrasinin kundaklanmasına göz göre göre müsaade etmez, etmeyeceğiz. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi dağdaki eli kanlı teröristlerin tünel kazarak belediyelere sızmasına göz yummaz. 31 Mart'tan önce ne dedik? Eğer adaylarınız herhangi bir gayri meşru gayri yasal işlemlere girmediyse onlara söyleyecek herhangi bir sözümüz yok ama gayri yasal işler yapmışsa bizler de yasaları işletiriz. Hakkari bunun ilk adımı olmuştur. Hukuk da görevini yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.

Türkiye yakın geçmişte şehirlerimizin imkanlarının millete hizmet yerine teröristlere peşkeş çekildiği, terör örgütünün emrine verildiği, hendek ve çukur açmak için kullanıldığı kötü günler yaşamıştır. Bunları daha fazla yaşamak istemiyoruz. Türkiye, belediye hizmet binalarında Kandil'in atadığı komiserlerin başkan tokatladığı, güya mahkeme kurup haraç kestiği dönemler geçirmiştir, bunları tekrar yaşamak istemiyoruz. Türkiye, sözde siyasetçilerin terör örgütüne ayakçılık ve kuryelik yaptığı utanç verici hadiselere şahit olmuştur. Milletimizin hafızasında derin izler bırakan bu acı olayların tekrarlanmasını hiçbirimiz istemeyiz, buna izin de vermeyiz.

Bölgedeki kardeşlerimiz üzerinde bölücü terör örgütünün baskı kurmasına eyvallah etmeyiz. Hukuk, demokrasi bunu gerektirir. Millete ve milli iradeye saygı bunu gerektirir. Terörle arasına mesafe koymadan hatta sırtını terör örgütüne yaslayarak siyaset yapılamayacağını artık herkesin kabullenmesi gerekir. Muhalefet partileri koro halinde bilindik ezberleri tekrarlamak yerine terör-siyaset ilişkisini sorgulamalı, Kandil güdümlü siyasetin Türk demokrasisine verdiği zararların oradan kaldırılmasına odaklanmalıdır. İlla bir tepki gösterilecekse hukuk çerçevesinde uygulanan idari tedbirlere değil, Kandil'in belediyelere çökme girişimlerine göstermelidir. 

Bazıları çıkmış, Meclis'ta adeta terör estirerek belediyeler bizimdir naraları atıyor. Halkın olan belediyeleri kendilerinin tapulu mülkü gibi görüyor. Belediyeler ne onların ne de terör örgütünündür. Bağırıp çağırarak, Meclis'te nümayiş yaparak milletin temsilcilerini susturacaklarını zannedenlere şunu hatırlatmak durumundayım; belediyeler kimsenin arka bahçesi değildir. 

Bölgede gerçekten hizmet etmek isteyen belediye başkanlarının olduğunu gayet iyi biliyoruz. Şehrine, ilçesine ve vatandaşa hiçbir ayrım yapmadan hizmet edenlerle kimsenin bir derdi zaten bulunmuyor. Cumhurbaşkanı olarak benim de onlarla bir derdim yok. Biz sadece Türkiye'nin ve demokrasimizin gelişmesine ayak bağı olan terör belasıyla hukuk zemininde mücadele ediyoruz ve edeceğiz. İnşallah bu mücadeleyi de kimsenin oyununa gelmeden yürüteceğiz. Millete ve milli iradeye saygılı olan herkesten aynı tavrı bekliyoruz.