GÜNDEM

HDP kendi çizgisini kaybetti!

Genel seçimlerde Yeşil Sol Parti'nin (YSP) Diyarbakır Milletvekili aday listesinde 9’uncu sıradan aday gösterilen ancak seçilemeyen Diyarbakır Barosu eski Başkanı Mehmet Emin Aktar, ''Kimseye bir kırgınlığım yok. Nahoş bir durum tabi, beklediğim bir şey değildi'' dedi. HDP’nin seçimdeki oy kaybını da değerlendiren Aktar, ''HDP kendi çizgisini kaybetti. HDP 3’üncü bir yoldu ve yolunu kaybetti'' ifadesini kullandı.

Çınar Ayser Çınar’ın Özel Röportajı / Diyarbakır Barosu eski Başkanı Mehmet Emin Aktar’ın 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Yeşil Sol Parti’nin Diyarbakır Milletvekili aday listesinde 9'uncu sıradan aday gösterilmesine, kentin bütün dinamikleri tarafından tepki yağmıştı. Bu karardan dolayı parti yönetimi adeta yerden yere vurulmuştu. Seçim sürecinde suskun kalan Aktar, sessizliğini Yeni Journal’a bozdu.

Diyarbakır’da bir dönem Baro Başkanlığı yapan ve Yeşil Sol Parti'den (YSP) 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Diyarbakır Milletvekili adayı olan hukukçu ve insan hakları savunucusu Mehmet Emin Aktar, Diyarbakır Temsilcimiz Çınar Ayser Çınar’ın sorularını yanıtladı.

Mehmet Emin Aktar, Yeşil Sol Parti’nin Diyarbakır Milletvekili aday listesinde 9'uncu sıraya konulmasına kırgınlığının olup olmadığı sorularına ise ilk kez yanıt verdi.

Mehmet Emin Aktar, siyasete giriş sürecini, listedeki yerini, alınan oy sonuçlarını ve başlayacak olan yeni anayasa çalışmaları hakkında da çarpıcı ve önemli açıklamalarda bulundu.

İlk olarak Milletvekili adaylık sürecinin nasıl geliştiğini anlatan Aktar, teklifin YSP’den geldiğini belirterek, ''Parti yönetiminden aradılar ve bana böyle bir teklifle geldiler. Beni parlamentoda görmek istediklerini ifade ettiler. Ben de bu teklife olumlu yanıt verdim ve süreç böyle başladı'' dedi.

''Toplumdaki görünürlük ve bilinirlik açısından daha çok kente ait birisiydim'' diyen Aktar, ''Teklifin gelme nedeni de buydu zaten. Açıkçası bana baştan 9’uncu sıradan sana yer vereceğiz denilseydi teklifi kabul eder miydim bilmiyorum. Bana ilk 3’üncü sırada olduğuma dair bilgi ulaşmıştı'' diye konuştu.

İşte Av. Mehmet Emin Aktar ile yaptığımız söyleşi;

-Yıllardır tanışırız, önceliğiniz her zaman insan hakları ve bunun hukuki mücadelesiydi. Siyasete girmeye nasıl karar verdiniz? Sizi kim ikna etti?

-Aktar: Bunun bir genel, bir de özel bir sebebi var; zaten çok siyasetin uzağında değildim. Zaman zaman teklifler alıyordum ama avukat olarak kalmayı ve hak savunucu olmayı tercih ediyordum. Böylelikle herkese hitap edebiliyor ve herkesin yanında durabiliyordum. O açıdan bakılınca bir partiye, bir çizgiye mensup olmak veya öyle görünmek çok da tercih ettiğim bir durum değildi. İçinde bulunduğum özel bir durum vardı ve birlikte çalıştığım arkadaşlarım beni ikna etti diyebilirim. Parti yönetiminden aradılar ve bana böyle bir teklifle geldiler. Beni parlamentoda görmek istediklerini söylediler. Ben de bu teklife olumlu yanıt verdim ve süreç böyle başladı.

-Yeşil Sol Parti sizi Diyarbakır’da 9’uncu sıradan aday gösterdi ve aday listesi açıklanır açıklanmaz bu duruma tepki yağdı. Parti yönetiminin size ‘haksızlık’ yaptığı çokça yazıldı çizildi. Siz seçim zamanı da, seçimden sonra da bu konuda hiç konuşmadınız, yorum yapmadınız. Merak ettiğim şu; parti yönetimine bu konuda kırgın mısınız?

-Aktar: Aslında kimseye bir kırgınlığım yok. Nahoş bir durum tabi, beklediğim bir şey değildi. Toplumdaki görünürlük ve bilinirlik açısından daha çok kente ait birisiydim. Teklifin gelme nedeni de buydu zaten. Açıkçası bana baştan 9’uncu sıradan sana yer vereceğiz denilseydi teklifi kabul eder miydim bilmiyorum. Bana ilk 3’üncü sırada olduğuma dair bilgi ulaşmıştı. Ancak listeler açıklandığında 9’uncu sırada olduğumu öğrendim ve o saatten sonra da geri çekilmek doğru olmazdı. Kırgınlık meselesine gelince siyaset böyle bir şey zaten. Bu yüzden serzenişte bulunmaya hakkım yok. Ama özel olarak ne oldu, ne bitti derseniz şunu söyleyebilirim; seçim gününden beri hiç kimseyle konuşmadım. Şimdi de bu konuda yorum yapmayacağım. Eğer bir gün ‘biz nerede hata yaptık, şu aday yaptığımız isimleri çağırıp bir dinleyelim’ derlerse ben işte o gün orada söyleyeceklerimi söylerim. Elbet o gün de gelecek. Seçimden sonra birçok il ve ilçede toplantılar, konferanslar yapıldı, onların hiç birine davet edilmedim. Hiç kimse gelip de ‘yahu arkadaş biz acaba nerede hata yaptık, ne için kaybettik’ sorusunu sormadı. Eğer bir gün bir toplantı yapılırsa ve davet edilirsem, orada siyaseten neden kaybettiklerini, toplumda yönetimin inandırıcılığını neden yitirdiğini anlatırım.

-Aslında tam da bunu soracaktım; sizce parti neden kaybetti? Oy oranındaki bu düşüşün sebebi neydi?

-Aktar: Nedeni açıkça şu; HDP kendi çizgisini kaybetti. HDP 3’üncü bir yoldu ve yolunu kaybetti. HDP’ye önemli yöneticilerinin de etkisiyle CHP’ye yaklaşmak kaybettirdi. Kürtler eskiden beri seküler bir toplum ancak siyasette sekülerizmi savunan Kürtler, Kemalistleri hep kendine daha yakın gördü. Yaşayış tarzından dolayı kendilerine yakın gördüler oysa yaşayış tarzından çok zihin dünyasına ihtiyaç duyuyoruz. Son günlerdeki tartışmalardan da bunu net bir şekilde görüyoruz. CHP’nin Kürt meselesinde ne kadar gerilediğini son zamanlarda yaptıkları açıklamalarla bir kez daha görmüş olduk. Bu açıdan bakıldığında Kürt siyasetinin bir devlet dersine ihtiyacı var. Devlet Kürde nasıl bakıyor, Kürdün siyaset yapmaktaki amacı, hedefi nedir? Bunların gözden geçirilmesi lazım. Hem Kürtler hem de Türkler tarafından sevilen ve benimsenen Selahattin Demirtaş gibi çok önemli bir liderin olmayışı da ciddi eksiklikti. Bir diğer neden de şu; söz konusu ittifak sizi tanımıyor ancak siz gidip onun cumhurbaşkanı adayını destekliyorsunuz. Bu çok büyük bir hataydı.

- HDP’nin yerel seçimde söz konusu ‘hataları’ görüp, buna göre bir tutum sergileyeceğini düşünüyor musunuz?

-Aktar: Onu bilemem tabi, ne yapacaklarına bağlı. Şu anda çok yaygın ve çok tehlikeli bir biçimde şunlar tartışılıyor; yerel yönetimlere kayyum tayinini seçilen adayların niteliğine bağlıyorlar. Bu çok yanlış bir görüş. Gözlemlediğim şu; HDP’nin seçime giderken devletin itiraz etmeyeceği adayları göstermesi konuşuluyor. O halde siyaset yapmanın bir anlamı yok. Seçime girmezsiniz, iktidar partisi seçilir, belediye başkanını seçer, kenti o yönetir. Problem şu; Kürtler adına siyaset yapanlar mevcut egemenlik sistemine itiraz ediyor. Bu egemenlik sisteminin kendi rızalarına rağmen sürdürüldüğünü ve yönetimden yararlanmadıklarını söylüyorlar. Yerel yönetimler düzeyinde bile devlet Kürtlerin bu egemenliği kullanmasına karşı çıkıyor. Bu konuda bir uzlaşma, bir yol alınmadığı sürece kimi seçerseniz seçin kayyum uygulaması devam edecek. Bu konuda çarpıcı bir örnek vermek istiyorum; Ergani Belediye Başkanı Ahmet Kaya beraat kararı almasına rağmen görevine başlatılmıyor. Bu bir devlet politikasıdır. Bu devlet politikasına ilişkin siz siyasi bir duruş göstermezseniz, örneğin Gültan Kışanak tutuklandığında siz arkasında durmazsanız o desteği kaybedersiniz ve devlete de, iktidara da bu kayyum uygulamasını daha da sürdürme olanağı sağlarsınız. Eğer bu şekilde devam edilecekse oy kaybının telafi edilmeyeceğini düşünüyorum. Ama liyakate uygun, Kürtler adına siyaset yapan ve toplum açısından da bir değer ifade eden adaylar belirlenirse oy kaybı bir şekilde telafi edilebilir.

- Peki sizi yeniden siyaset sahnesinde görebilecek miyiz yoksa bu macera burada bitti mi diyorsunuz?

-Aktar: Hayat bu hiç belli olmaz. Yıllarca siyasetin uzağında durmaya çalışırken bir an da kendimi siyasetin içinde buldum. Hayatın bize ne göstereceğini bilemeyiz ama şu anda bulunduğum yerden memnunum…

Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun bir süredir gündeminde yeni anayasa var. Bu konuda adım atmakta oldukça kararlı görünüyor. Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı sizce?

-Aktar: Türkiye’ye yeni bir anayasa şart ancak bu koşullarda yeni bir anayasa yapma şansı yok. Türkiye’de 2017’de kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldı. Yasama ve yargı faaliyetini yürüten kesim, yürütmenin birer görev alanına dönüştü. Parlamento şu anda iktidarın bir görev alanı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yasa çıkarmaya bile ihtiyaç duymayabilir. Bu koşullarda nasıl özgürlükçü bir anayasadan bahsedebiliriz ki? Bu açıdan Erdoğan’ın söylediği ve hayal ettiği şey kendi rejimini, kendi iktidarını kalıcı kılmaksa bu topluma yeni bir şey getirmeyecek. Ama diğer taraftan tabi ki bu toplum açısından herkesin üzerinde uzlaştığı bir anayasaya ihtiyaç var.