Eğer helalleşmeyelim diyorsanız geriye tek seçenek kalır; hesaplaşmak! Tarihiniz zaten bir hesaplaşma tarihi. Biriktirdiğimiz bütün sorunlar o hesaplaşmanın ürünü ve zehirli meyveleri. Birileri o zehri içmeye devam edin diyor. Hiç kimse kusura bakmasın; o zehri içtik ve halimiz ortada. Tarih, hiçbir sorunu çözmedi çünkü ne helalleştik ne yüzleşme cesareti gösterebildik.
Tarihin ve dolayısıyla o tarihi sonuçların arkasına saklanıp, bir gölge gibi yaşamayı seçtik. Hiçbir gölge aslının yerine geçemez ve her gölge ancak asıl kükrerse, haddini bilir ve aldatıcı hileler yapmaktan vazgeçer. Kimileri o uğursuz gölgeden memnun olabilir; vardır elbette bir hesapları ve kurnazca ördükleri kişisel menfaatleri. Ama artık şunu açıkça söylemeli ve herkese ilan etmeliyiz; tarihe sıkıca sarılanlar, ondan nemalanıp, zaten dağlanmış sol gözünüzün, sağ ve tereddütlü görünen öteki gözümüzü de körleştirmenin hesaplarını yapıyor. Bugüne kadar birbirimizin gözünü çıkardık da ne oldu? Bir işe yaradı mı?
Kanayan yaralarımızı şişleyip, hepsini onarılmaz açık yaralar haline getirdik de ne oldu? Deva bulduk mu? Birbirimizin ocaklarını söndürdük, yerinden yurdundan ettik? Sonuç? Hiçbir şey. Ceset orta yerde duruyor. Artık bu cesedi ortadan kaldırmanın tam zamanı. Bütün cesetlere hak ettikleri cenaze töreniyle, onları hak ettikleri şekilde gömüp uğurlamanın tam sırası. Helalleşmeden cenaze töreni yapılamaz. Helallik almak hem gidene bir borç hem de kalan için bir ahlaki görevdir.
Helalleşmek yeni bir ahlaki temel inşa etmektir. Yeni bir ahlaki temel inşa etmeden de mevcut sorunlarımızın çözümü için uygun bir zemin yaratılamaz. Helalleşmek, işte o uygun çözüm zemini yaratmak, demektir. Meselenin bizatihi özü de budur. Zemin. Zemin temas demektir, zemin ötekine dokunmak demektir. Zemin ötekini duymak demektir. Ötekiyle hakkaniyet için ilişkilenmek demektir. Dolayısıyla sayın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısı, çok kıymetli ve o oranda kuvvetli bir çağrıdır. Çağrıyı yapan partinin tarihsel geri planı, bu çağrıyı çok daha değerli hale getiriyor.
Yukarı da altını kalın çizgilerle çizmeye çalıştığım, kültürel ve ahlaki portreye, siyasetin de dönüştürücü gücü ve dinamiği de eklendiğinde, meselenin nasıl hayati ve elzem olduğu daha kolay anlaşılır. Kılıçdaroğlu’nun niyetlerine rağmen bu çağrısı çok kıymetlidir; çünkü bu çağrının gerekleri yerine getirilmeden, hiçbir toplumsal sorun gerçek manada çözülemez. O nedenle, çağrıyı yapandan çok çağrıya odaklanmak, büyük değer taşır.
Helalleşme çağrısına gösterilen tepkilerin kimden ve nerelerden geldiğine baktığımızda, bu çağrının ne kadar doğru ne kadar gerekli ve ne kadar hayati olduğu daha iyi kavranır. Ve özellikle ilk tepkilerin hem ulusalcı ittihatçılardan gelmesi çok manidardır. CHP’nin ulusalcı kanadı tıpkı iktidardaki ittihatçılar gibi, helalleşmeyi, sert biçimde reddediyor; çünkü hesaplaşmaktan başka bir şey bilmiyorlar, çünkü hesaplaşmaktan başka statülerini koruyacak hiçbir hakikat yok. Varlık nedenleri, kutuplaşma, çatışma ve ayrımcılık üzerine bina edilmiş. Huzur bozar bunları. Helalleşme kıymetsiz hale getirir; çünkü hepimizin hayrına bir şey yapmak yoktur, bunların kültüründe. Geçmişte de yoktu, bugün de yoktur. Yarayı kanatmak onların tek marifeti.
‘’Sezar’ı öldür ama hakkı ver’’ demiş bir tecrübe. 2002 ila 2015 yılları bir tür helalleşme yıllarıydı. Ama o helalleşmelerin hakkı verilmedi ve kesintiye uğradı. Helalleşme arayanlar, helalleşmenin gerçek gereklerini yerine getiremedikleri için, helalleşme karşıtlarına teslim olup, onların dümen sularında yelken açtılar. Bugün geldikleri nokta ortada. Geçici ve gidici hale geldiler. Helalleşmek bizim ihtiyacımız. Helalleşme toplumsal barışın ilk yol haritası. Bu rota izlenmeden hiç kimse barış ve huzur limanına ulaşamaz. Eğer rota helalleşme limanını gösteriyorsa, kimin gemisine bindiğimizin bir önemi olmaz. Bütün mesele rotanın doğru yolda olduğumuzu göstermesidir. Çünkü o gemi bizim için yola çıkıyor.
Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.