Habertürk'te Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan Hulusi Akar, hain darbe girişimin perde arkasını tek tek anlattı. Hulusi Akar'ın konuşmasından satır başları şöyle;

"15 TEMMUZ BÜYÜK BİR ALÇAKLIK"

Bizim 2500 yıllık çok geniş tarihimiz var. Büyük milletin mensuplarıyız. Tarihin akışı içinde her zaman tarih yaşamak için değil, oradaki acılardan ibret almak, şanlı şöhretli taraflarından ilham almak için tarihe bakmak lazım. Bu süreç içinde karşılaştığımız olay var. Hain darbe girişi bunların hiçbirine benzemiyor. Büyük bir alçaklık, namussuzluk. 15 Temmuz gecesi büyük ihanetle karşılaştık. Devlet yapısında büyük bir yıkıma sebep oldu, toplumumuzda da öyle. 252 şehit verdik. Yaralılar çok ıstırap çektiler. Resul diye bir kardeşim vardı, bağırsaklar elinde geziyordu. Birçok yaralımız var hepsi önemli ve değerlidir.

"EMPERYALİZM BİR AKREP GİBİDİR"

Darbe girişimi AK Parti'ye karşı yapılmadı. Bütün millete yapıldı. FETÖ'nün yargılanması konusunda bazı oluşumlar bu anmaların, demokrasi ve milli birlik gününün anılmasının AK Parti'nin ve MHP'nin olduğu yerlerde yapıldığını görüyoruz. Burada bir tarafgirli var. Bakışta bir hata var. Bu emperyalist güçler akrep gibi. Akrepler sokmadan duramaz. Akrepler de duramıyor. FETÖ'yü devletimize ve milletimize karşı kullandılar. Hukukla alakaları yok bunların. İsrail'de büyük bir zulüm var. Soykırıma varan icraatta bulunuyorlar. Büyük bir körlük ve sağırlık içindeler. Biziminancımız, inşallah Cumhurbaşkanımızın çalışması, hükümetimizin çalışması bunların adalet ve hukuk önünde hesap vermelidirler. Kör ve sağır ülkelerin kendilerini toparlamalarını bekliyoruz.

"85 MİLYON BÜYÜK BİR ŞUURLA KARŞI KOYDU"

Yüz yıllardan beri bu konuda anlaşmalara baktığımızda Türkiye'ye karşı abanma var. Askeri ve siyasi anlamda. Eğer biz İHA'yı, SİHA'yı yapamasaydık, Selçuk Bey bu işi başaramasaydı çok ciddi sıkıntılar yaşıyorduk. Diplomasimizi rahatlıkla yürütebiliyorsak savunma sanayinin büyük etkisi var. FETÖ konusunda bazı kişiler ve kuruluşlar zihnen bunları mahku etmediler. Bu konuya yaklaşımları hükümet meselesi gibi bakıyorlar. Muhalefet, iktidar meselesi gibi bakıyorlar. Bu son derece yanlış. Bu meselede direnişte vatandaşımızın aklı selimi, faraseti olmasaydı. FETÖ'ye karşı bütün milletimiz, 85 milyon büyük şuurla karşı koydular.

"SUDAN SEBEPLERLE ELEBAŞINI VERMİYORLAR"

Türkiye uydu gibi yönetilecekti. Ne Azerbaycan'la kardeşlerimize önem vereceklerdi. Ne Libya ile ilişkilerimize saygı göstereceklerdi. FETÖ elemanlarının yurt dışında kollanmaları bunun açık göstergesi. Şu anda birçok FETÖ hesabı Cumhurbaşkanımıza ve bizlere karşı yalan iftira, tacizde bulunmayı sürdürüyor. Bunlar korunuyor, kollanıyor. Avrupa'dan, Amerika'dan yapıyorlar. Oradaki ilgili birimler tedbir almıyorlar. Adalet Bakanlığımız 80-100 klasör gönderdi FETÖ elebaşının Türkiye'ye iadesi için. Sudan gerekçelerle cevap vermediler. Bu mücadeleyi devlet olarak sürdüreceğiz.

TSK'DA FETÖ NE KADAR BİLİNİYORDU?

7 Şubat 2012'ye kadar teröristle alakalı konusunda, kendilerini kuzu postuna büründürmek suretiyle kendilerini kamufle ettiler. 7 Şubat'ta gördük. 17-25 ve 15 Temmuz'a geldik. F tipi diye gerçeklik vardı daha sonra paralel devlet yapısına dönüştü. F tipi dinleme yapar, yalan yanlış, imzalı imzasız mektuplar gönderir, kumpas davaları açar. 17-25'de gerçek yükü görülmeye başladı. Ondan sonra istihbarat birimlerimiz ve diğer kurumlarımız. Bunlar baştan itibaren çeşitli birimlere nüfuz etmişler aynı şekilde silahlı kuvvetlere. 10 bin 5 kişinin ilişiğini kesmiştik Bakan onayıyla. 15 Temmuz'dan sonra. Toplam 24 bin 652'ye ulaştı. Bir şekilde subay, general sızmış. Yargıda, istihbaratta, silahlı kuvvetlerimizde, üniveritelerimizde operasyon var.

FETÖ'NÜN KUMPAS DAVALARI

Askeri hapishaneye ilk defa rütbeliler gelmeye başladı. Olabildiğince komutanlarımızdan yardımıyla siyah elbise giydirilmesini kaldırdık. Hukuk çerçevesinde yapılacak ne varsa yapıldı. İnsani anlamda, askeri ve idari anlamda yapılacakları yapmaya çalıştık. O dönem içinde değişiklikler yapıldı. Hukuki anlamda süreç devam ediyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı olduğumuzdan itibaren "burada Türkiye sathında her gittiğimiz yerde vazifemizi hukuk çerçevesinde, şeffaf yapacağız" demiştik. Personelimizi eğittik. Geçmişte karşılaştığımız bazı problemlerin tekerrür etmemesi için bunları vermeye çalıştık. Etrafımızda yakın çalıştığımız subay ve generaller var. Onların tavrından bazı farklılıkları sezdik. İstihbarat birimlerine tekrar tekrar sorduk. 'Herhangi bir kayıt yoktur' diye cevap geliyordu.

FETÖ'CÜ ASKERLER NASIL GİZLENDİ?

Bu arkadaşlarla çalıştığımız sırada ne basından çıkanlardan ne duyumlar ne varsa takip ettik. Üzerine gittik. Bilgi ve belge toplamaya çalıştık. 2015'te Genelkurmay Başkanı olmuştum. Kuvvet komutanları ve 2. Başkan 'arkadaşlar anayasa, hukuk çerçevesinde şeffaf çalışacağız' dedim. Elimizde yasal bir kanıt yoktu. Şüpheler vardı. İsimler tartışılıyor. Filanca kişi nasıl bir adam? 2016 Şurası'nda buna izin vermeyeceğimizi söylemiştim. Ne biliyorsanız, ne görüyorsanız, evine gidin, annesine babasına sorun, köyüne kasabasına sorun. 2016 Ağustos'una geldiğimizde kanaat sahibi olun diye emir verdim. Buna göre arkadaşlarımız çalışıyorlardı. Geldiğimiz nokta da arkadaşlarımızla bu bilgiler ve belgeler ilerledi. YAŞ çalışmasına bu anlayışla geldik. Olabildiğince gizli tuttuk. O zaman Yaşar Güler Paşa 2. Başkandı. 120-130 civarında general ve amiralın orduda kalmasının uygun olmayacağını tespit ettik.

"KORKU VE PANİKTEN ERKENE ALDILAR"

Sayın Cumhurbaşkanımızla konuştuğumuzda, siyasi, sivil kesimlerin de olduğunu söyledik. Sağolsunlar desteklediler bizi. Esasen bundan dolayı bazı bilgilere göre sonbaharda yapılacak olan hain darbe girişimini bu korku ve panikten dolayı Temmuz'a alındığı konusunda bir kanaat ve bilgi var. Yaklaşımımızın ne kadar doğru olduğunu terör örgütünün paniklediğini anlıyoruz. Tasfiye edeceğimizi gördüler, sapık yola başvurup darbe girişiminde bulundular. Bu kadar büyük olacağını, paralel devlet yapısının darbe girişiminde bulunacağına ihtimal vermiyoruz. Benim yaşadığım en büyük şok buydu. Bizim normal komutan arkadaşlarımız her konuya vakıftır. Asker olarak geçerken evladımıza sorarız 'nasılsın', 'sağol' derdi. Size özel kalem müdürlüğü yaıpmış, albaydan yarbaydan başka şeyler duyuyorsunuz. Burada 24 bin kişi atıldı. TSK'nın gücünün azaldığı gibi anlayışlar var bu tamamen yanlış.

DARBE AKŞAMI NELER KONUŞULDU?

Genelkurmay karargahındaydım. Yaşar Paşa geldi. bir binbaşının 'MİT Başkanı'nın alınacağını' söyledi. 'Gelsin bir konuşun' dedim. Durumun kritikliğini anlayalım diye Bakan Bey'le konuştuk. Hakan Bey, 2. Başkan ve Kara Kuvvetleri komutanı ile durumu tezekkür ettik. Zaten Cuma günü. Mesai bitmiş. Geçmişte buna benzer duyumlar almıştık. Garnizon komutanı rahmetli Servet Paşa'ydı, gidip zırhlı birliklerde yatmıştı. Asılsız çıktı. Biz teenni ile dikkatli bir şekilde davrrandık. "Uçuşu, havadaki uçakları indirelim, uçaklara müsaade etmeyelim" dedik. Neler yapabileceğimizi madde madde belirledik. Terbirleri açık ve şekilde direk emirleri verdim. Harekat Merkezi'ni aradım. Harekat Merkezleri 365 gün onlarca kişinin, uzmanın çalıştığı bir sistem. Bu sistem süratli çalışır. Bizim verdiğimiz emir, 19.25'te Kars'daki havaalanına gitmişti.

"O GECE TETKİKATIMIZI YAPTIK HER ŞEY NORMALDİ"

Uçakların kalkmasına müsaade edilmiyor. Kara Kuvvetleri Komutanımız, kara havacılığa gidiyor, binbaşının geldiği birliğe Herhangi bir anormallik olmadığını söylüyor. Kara Kuvvetleri Komutanı'nı denetlemeye gönderdim. Genelkurmay 2. Başkanı kendi çalışmasına gidiyor. Orada arkadaşlarımızın değerlendirmesini derledik toparladık. Hakan Bey çeşitli telefon görüşmeleri yaptı. Bizler o emirleri verdik. Bir girişim olabilir, engellemiz lazım diye söyledik. Gerekli tetkikatı yaptık. Hepsi bize normal geldi.

"DARBECİLERE BAĞIRIP, ÇAĞIRDIM"

Odamızda çalışıyorduk. Kapı çalındı içeri biri girdi. Mehmet Dişli girdi. 'Biraz sonra göreceksiniz' dedi kaba bir şekilde. Makam masasında oturmuyordum. Çalışma masasında oturuyordum. 'Taburlar, tugaylar çıktı geliyor, bizim başımıza geçin' dedi. 'Sen manyak mısın, sakın ha böyle bir şey olmaz' dedim. Bağırdık, çağırdık. İçeri bir sürü asker girdi. Normal değildi. Şok dediğim o. Hipnotize olmuşlar gibiydi. Emir subayı, korumalar, tanıdığım tanımadığım kişiler içeri daldılar. Bağırıp, çağırıyoruz. Dışarıdan sesler duyuluyormuş. Bazıları küfür ediyordu.

"DARBECİLERE 'SIKACAKSAN SIK' DEDİM"

Kassam Tugayları: İsrail ordusuna ait askeri mekanizmaları vurduk Kassam Tugayları: İsrail ordusuna ait askeri mekanizmaları vurduk

Telefonum emir subayındaydı. Nitekim o telefonu daha sonra bulamadık. Birçok telefonu terk edilmiş durudaydı. Benim telefonum yoktu. Emir subayına teslim ettiğim telefonu bir daha görmedim. Emir subayı içeri girdi 'Başımıza geçmezseniz size sıkarım' dedi. Biz de üzerine yürüdük 'Sık ulan şerefsiz' dedik. Ağzımız kapatıldı, nefes alamıyorduk. Bizi zaptetmek için ağzımıza, burnumuza bir şeyler tutuyordu. Orada bir kopukluk oldu. Düştük kalktık, koltuğa oturduk. 'Kelepçeyi çıkarın' diye bağırdık. Kasatura ile kanırtmak suretiyle kopardılar. Daha sonra boğazımıza tuttuklarının eter olduğunu öğrendik. Oturduktan sonra 'gidiyoruz' dediler. Saat 11'e gelmiş. Makam odasından çıktık. Bütün özel kuvvet unsurları oradaydı. Ellerinde silahlar, yüzleri robot gibi, mankurtlardı. 'Sizin ne işiniz var burada?' dedim.

AKINCI ÜSSÜ'NDE NELER YAŞANDI?

Karşıda birisi tüfeği tutup geri geri gidiyordu. Onlara bağırmıştım 'defolun gidin' diye. Orada itiş kakış oldu. Kefen bile istedim ben. Kıyafetin bütünlüğü vardı. Tabancam üstümde yoktu. Çıktık, Genelkurmay'ın ortasına helikopter indirmişler. Yolda giderken itiş kakış oldu. Helikopterde tüfeği doğrulttular, tekmeyle müdahale ettik. Akıncı üssüne vardık. Orada bizi odaya aldılar. Odada gelişler-gidişler oldu. Generaller, albaylar girip, çıkıyorlar. Bunların derdi, 'darbe girişimini başlattık başımızda olun' dediler.