Her gün, bu son olsun diye bağıran birlik.
Her yeni gün, bağıranların arasından, birinin eksildiği çaresizlik.
Kolu kanadı kırıldıkça, evladını sarmak için yeniden doğan annelik.
Çocuk olamadan, giydirilen gelinlik.
Kaç yıldır yaşıyor insanlık ve ne zamandır yok oluyor kadınlık?
Attığı her adımda, ayrı bir emek olan kadın. Aynı sabaha uyanıp farklı yollara yürüyen ama hep aynı noktada buluşan bir ırk.
Topuk sesinin eleştirildiği, etek boyunun yargılandığı, tecavüzün meşrulaştırıldığı, şiddetin normalleştirildiği, yalnızlığın pekiştirildiği bir döneme denk geldik.
Arama motoruna kadın cinayeti yazıldığında, ilk sırada ölüm haritası çıkıyor!
Arama motoruna kadın cinayeti yazıldığında, ilk sırada listeli bir şekilde harita çıkıyor. Araç plakası belirtilir gibi illerdeki öldürülen kadınların sayısı yazıyor.
Eski eşi tarafından 10 yaşındaki kızının, gözleri önünde boğazı kesilerek öldürülen Emine Bulut, sevgilisi tarafından boğularak öldürülen ve cesedi varile koyularak yakılan Pınar Gültekin. Ayrılmak istediği için eşi tarafından öldürülen 32 yaşındaki Gülseren Yılmaz, evine girerken bıçaklanarak öldürülen 20 yaşındaki Ceren Özdemir. Öz oğlu tarafından başı kesilerek balkondan aşağı atılan Havva Sayan. 19 yaşında, töre için babasının azmettiriciliği ile öz kardeşi tarafından öldürülen Deniz Ketir ve Saçları gözüktü diye taşlanarak öldürülen Mahsa Amini gibi daha binlercesi bu haritada yer alıyor.
Okutulmayan, öğretilmeyen, isimlerinin yazılması bile yasal olmayan kız çocuklarının, birine ‘eş’ edildiği, giyeceği çoraba kadar hazır edilenlerin, ‘sen ne anlarsın’ diye elinin tersiyle itilenlerin sesinin duyulmadığı, aynı işi yapmasına rağmen daha az maaş alan kadınların çalıştığı, diz üstü eteğin, dar pantolonun yasaklandığı kurumların, var olduğu. Tecavüze uğrarken ‘yeterince’ bağırmadı diye ‘rızası var’ kararının alındığı ve akşam vakti öldürüldüğü için ‘o saatte ne işi var’ sorgusuna girildiği bir dönemdeyiz.
Oysa biz çok güzeliz!
1925 yılında ilk kadın avukat Süreyya’nın başarısı kadar güzeliz. 1953’te ilk kadın Emniyet Müdürü Feriha kadar cesaretliyiz. 1958’de ilk kadın savaş pilotu Sabiha kadar korkusuzuz ve ilk kadın savaş muhabiri ve fotoğrafçısı Semiha kadar güzel bakmayı bileniz.
Küçük yaşta, tek başına hem kendini, hem de kızını büyüten Filiz’ler gibi güçlüyüz. Çocukları düşmesin diye, kaybına yanamayan Emine’ler kadar yıkılmaz, kardeşi iyi olsun diye kendinden vazgeçen Tuğçe’ler kadar fedakarız. Torunlarıyla tekrar çocuk olan anneanneler, babaanneler kadar güveniliriz.
Deprem yardımlarına, emek emek dizdiği çeyizleri, gözünü kırpmadan gönderecek kadar fedakar olan kadınlar. Namusu, el için değil kendi için taşıyan kadınlar. Eli kalem tutan, masa başına yakışan memurlar, koşar adım müdahaleye giden doktorlar, savaşın ortasına habere giden gazeteciler. Hem kendi evini hem de, başkasının evini tertemiz yapan gündelikçi kadınlar.
Cana, can veren, toprağa çiçek eken kadınlar.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor. Kadınlar kutlu olsun.
Dilerim, ardı ardına yaşadığımız felaketlerin, son bulduğu bir başlangıç olur bu kutlu gün.