AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bir kere daha İsrail'in bu planlı katliamını lanetliyoruz. Bu insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlardan, en büyük vahşetlerden biridir." dedi.
Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıların vahşet boyutunu aldığını ifade eden Çelik, "Bir kere daha İsrail'in bu planlı katliamını lanetliyoruz. Bu insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlardan, en büyük vahşetlerden biridir." dedi.
Çelik, İsrail'in, kendi topraklarında yaşayan insanlara hayat hakkı vermediğini belirterek, şunları söyledi: "Onları bombalıyor, daha sonra bu insanlar öz topraklarından göç etmeleri gerektiğini söylüyor. İnsanlar can korkusuyla göç halindeyken onları bombalıyor. İnsanlar son olarak 'en azından herhalde bu kadarını da yapmaz' diyerek bir hastaneye sığınıyorlar. Hastanedeki insanları da bombalıyorlar."
Saldırıların, modern tarihin en büyük planlı katliamlarından ve vahşetlerinden biri olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Çelik, saldırılarda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyerek, ailelerinin acılarını kendi acıları olarak gördüklerini bildirdi.
"Bunun çözümü politiktir"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu çerçevede 3 gün yas ilan edileceğini kaydeden Çelik, şöyle devam etti: "Bu büyük milletimizin, Filistin'deki çocuk, kadın, sivil, yaşlı masumlarla dayanışmasının, bütün varlığımızla onlarla olduğumuzun bir ifadesidir. Aynı acıyı, üzüntüyü paylaşıyoruz. Bu kayıp aynı zamanda bizim kaybımızdır, insanlığın kaybıdır. İsrail güvenlik güçleri sistematik bir şekilde tüm insani değerleri katletmektedir, hedef almaktadır. Bir kere daha bu saldırıyı lanetliyoruz. Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanımızın yas ilan etmesiyle birlikte 3 günlük bir yas, milletimizin bu mazlumların acısıyla dayanışması çerçevesinde yürürlüğe gelecektir. Günlerdir Gazze'nin bombalanması, sivillerin öldürülmesi karşısında uluslararası kurumların nasıl seyirci kaldığını, çok prestijli denilen birtakım basın yayın organlarının nasıl masumların ve sivillerin öldürülmesini meşrulaştırmaya çalıştığını hep beraber görüyoruz."
Olayların başladığı ilk andan itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, gerek Filistin tarafından gerek İsrail tarafından tüm sivil kayıplara karşı olunduğunu, burada hedeflenmesi gereken şeyin hakkaniyetli bir çözüm ve adil bir barış olması gerektiğini net bir şekilde ifade ettiğini belirten Çelik, "Her iki taraftan da sivillerin, masum insanların hayatlarını hedef alan eylemler birkaç yıl arayla tekrarlanıyor. Bunun çözümü, İsrail'in ortaya koyduğu eylemler değildir. Bunun çözümü politiktir. 67 sınırlarında, iki devletli ve coğrafi bütünlüğe haiz bir Filistin Devleti kurulmadan ve bu işgal sona ermeden burada bir çözüme ulaşılması mümkün olmayacaktır." dedi.
"Batılı devletlerden herhangi bir siyasi kapasite görülmemiştir"
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, olayların başladığı andan itibaren adil bir barıştan ve hakkaniyetli bir çözümden bahsederek, savaş kışkırtıcılığı yapanlara ve başka denklemler çıkarmaya çalışanlara karşı masumlardan ve bölge barışından yana bir perspektifi ortaya koyduğunu söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri ve bazı batı ülkelerinin ilk yaptıkları eylemin, bölgeye savaş gemileri ve uçak gemileri göndermek olduğunu hatırlatan Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bunun bölgedeki tansiyonu daha da yükselteceği, çatışmaları körükleyeceği, birtakım devletlerin ve asimetrik güçlerin bu çatışmaların parçası haline getirilmesine zemin oluşturacağını görmezden geliyorlar. Ama ortada bir durum vardır ki şimdiye kadar batılı devletlerden herhangi bir barış için bir perspektif, bir siyasi kapasite, bir diplomatik performans görülmemiştir. Yaptıkları tek şey, Gazze halkının ve Filistinlilerin toplu cezalandırılması karşısında tek taraflı olarak İsrail'in kendini savunma hakkından bahsetmektir."
Bölgeye savaş ve uçak gemisi göndermenin bir barış teklifi olmadığını vurgulayan Çelik, "Nitekim eş zamanlı olarak batı ülkelerinde Filistin'le dayanışma gösterilerinin yasaklanması, Filistin bayrağının gösterilmesinin bile bir suç unsuru haline getirilmeye çalışılması, insan hakları, ifade hürriyeti gibi kavramların nasıl çifte standartla yürütüldüğünü göstermektedir." dedi.
"Kuralsızlığın parçası haline gelmeye başlayan bir duruş sergiledi"
En prestijli üniversitelerin, öğrencilerin Filistin'de dayanışmasını engelleyen kararlar almasının faşist bir uygulama olduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti: "Uygulamalar bununla da sınırlı kalmamış, bazı demokratik ülkelerde kitap fuarlarında Filistinli yazarların etkinliklerinin iptal edilmesine kadar uzanmıştır. Bunu Nazi dönemindeki uygulamalardan dünya çok iyi hatırlamaktadır. Nitekim benzer uygulamalar, Rusya-Ukrayna Savaşı başladığında, savaşın bir parçası olmayan Rusya vatandaşlarına karşı da batı ülkelerinde yapıldığında Sayın Cumhurbaşkanımız yine benzer bir uyarıyı yaparak insan hakları, ifade hürriyeti konusundaki çizginin aşılmaması konusunda uyarılarda bulunmuştu. Tabii burada en çok açıklama yapan, bugün de Amerika Başkanı Biden'ın, İsrail'i ziyaret etmesiyle bütün gözlerin üzerinde olduğu ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu çerçevede olay başladığından beri bir diplomatik perspektif ortaya koyamadığı, tam tersine çatışmaların körüklenmesi karşısında sürüklenen ve kuralsızlığın parçası haline gelmeye başlayan bir duruş sergilediği görülmüştür. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın İsrail'e giderek, 'burada sadece bir Dışişleri Bakanı olarak bulunmuyorum aynı zamanda bir Yahudi olarak bulunuyorum' şeklinde dini aidiyetine atıf yaparak, dini çatışmaları körükleyebilecek bir tarafgirlik üretmesi, diplomatik açıdan kapasitesinin olmadığının, basiretsizliğin ve bunun doğuracağı sonuçlar karşısındaki öngörüsüzlüğün bir ifadesi olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın, 'Oraya gittiğinde dini kimliğine atıf yapmadan insan olarak burada bulunuyorum' diyeceksin uyarısından sonra, Mısır Devlet Başkanı Sisi'nin de benzer uyarıları karşısında Blinken, 'Bir insan olarak buraya geldim' şeklinde açıklama yapmak durumunda kalmıştır."
"Adil bir barış perspektifi olmadığının ifadeleri olarak kayda geçmiştir"
Söz konusu anlayışın belli bir zihniyet tarafından paylaşıldığını gösteren diğer bir açıklamanın da ABD'li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'ın, "Bir din savaşının içindeyiz" açıklaması olduğunu ifade eden Çelik, "İnsanlığı Orta Çağ zihniyetine döndürmeye çalışan bu yaklaşımlar, ortada bir diplomatik kapasite olmadığının, hakkaniyetli bir çözüm aranmadığının, adil bir barış perspektifi olmadığının maalesef ifadeleri olarak kayda geçmiştir." dedi.
"Dışişleri Bakanları 'ben sadece Dışişleri Bakanı olarak bulunmuyorum. Bir Katolik, bir Ortodoks, bir Protestan, bir Müslüman, Sünni, Şii, bir Yahudi olarak bulunuyorum' derse, o zaman uluslararası hukuk temelinde hangi ortak çözümler üreteceğiz?" diyen Çelik, herkesin kendi dini aidiyetine çekilerek bir tarafgirlik üretmesiyle diplomasinin ve uluslararası hukukun işletilmesinin yollarının nasıl bulunacağını ifade etti.
Çelik, "Bu çatışmalarda şimdiye kadar maalesef ABD bir çözüm perspektifi çerçevesinde durmamış, tam tersine çatışmaların körükleneceği, maalesef açıklamaların da ifade ettiği bir Orta Çağ zihniyeti yürürlüğe girmiştir." diye konuştu.
İsrail'in dün gece hastane bombalayarak çocukları, kadınları, sivilleri öldürdüğünü anımsatan Çelik sözlerini şöyle sürdürdü: "Hala 'İsrail'in kendini savunma hakkı var.' diyorlar. İsrail'in kendini savunma hakkı çocukları öldürme, kadınları sivilleri yok etme hakkı mıdır? Böylesine insanlık dışı bir eylem dizisiyle, savunma hakkının bir araya getirilmesi insanlık değerleriyle ya da uluslararası hukukla bağdaşabilir mi, söz konusu bile olamaz. Dün atılan ve hastaneyi vuran füzenin hemen bir dezenformasyon kampanyası başlatılarak Hamas tarafından atıldığı söylendi. Uzmanlar açık ve net bir şekilde ortaya koyuyorlar ki bu füze İsrail güvenlik güçleri tarafından o hastane hedef alınarak atılmıştır. Diğer iddialar bir dezenformasyondur. ABD Başkanı da burayı İsrail'in vurmadığını, başkasının vurduğunu ima ediyor. Halbuki daha ilk andan itibaren İsrail ordusu adına resmi hesaplardan yapılan açıklamalarda buranın hedef alındığı maalesef insanlık dışı cümlelerle ifade edilmiş, bu eylemler sahiplenilmiş, daha sonra bu ifadeler sosyal medya hesaplarından silinmiştir. ABD ve diğer Batılı ülkelerinin karar vermesi gereken şey şudur; bu saldırganlığın, insanlık dışı katliamların mı parçası olacaklar, yoksa bölge barışının, adil, hakkaniyetli barış perspektifinin mi parçası olacaklar?"
Netanyahu'nun "Bölge haritasını değiştireceğiz" açıklaması
Ömer Çelik, Gazze'de küçük bir bölgede milyonlarca insanın bombalamalara tabi tutulması ve soykırım uygulanması karşısında uluslararası kurumların da sadece seyirci pozisyonunda olduğunu dile getirdi.
Çatışmaların büyük bir bölge savaşının eşiğine geldiği durumda, uluslararası kurumların da iflasın eşiğine geldiğinin görüldüğünü ifade eden Çelik şunları söyledi: "Olay ilk olduğu andan itibaren İsrail Başbakanı Netanyahu, 'Bölge haritasını değiştireceğiz.' dedi. Olay tazeyken Cumhurbaşkanımız her iki taraftan da hedef alınan sivillerin kaybından duyduğu üzüntüyü ve sivillerin herhangi bir şekilde hedef alınmamasını ifade ederken, İsrail Başbakanı'nın çıkıp daha savunmadan bile bahsetmeden 'Bölge haritasını değiştireceğiz.' demesi ne anlama geliyor? Demek ki burada herhangi bir şekilde meşru müdafaadan değil, bölgeyi daha büyük bir ateşe atacak birtakım politik planların bu vesileyle hayata geçirilmesinden bahsediyor. Başka ne manası olabilir? Sayın Cumhurbaşkanımız, bu olaylar yıllar içerisinde sürekli olarak tekrarlandığı için bu sorunun bütün derinliklerini bilen, çeşitli vesilelerle çözüm perspektifinin içinde faaliyet göstermiş, dünyada en önde gelen devlet adamıdır. O sebeple de baştan beri herkesin faydasına olacak bir politik çözümün ortaya çıkması için iradesini ortaya koymuştur. Burada şu anda düşünülmesi gereken, askeri eylemlerle Gazze'ye kara harekatı yaparak daha çok katliama seyirci kalmak değil, Filistinli ve İsrailli çocukların da rahat uyuyabildiği bir politik çözüm perspektifinin çıkarılmasıdır."
"Kimsenin bize taraf seçtirme, tercih dayatma yetkisi yoktur"
Çelik, bölgeden daha büyük bir savaş çıkarmak isteyen farklı güçlerin ve farklı devletlerin faaliyetlerini takip ettiklerini ancak buradan daha büyük bir barış çıkarılması imkanının da olduğunu vurguladı.
Ülkelerin garantörlüğü ve uluslararası korumanın Filistinliler için sağlanmasıyla 1967 parametrelerine uygun, coğrafi bütünlüğü olan bir Filistin devletinin kurulması ile bu çözümün sağlanacağını vurgulayan Çelik, bunun dışındaki yaklaşımların hiçbir şekilde çatışmaları sona erdirmeyeceğinin defalarca görüldüğünü ifade etti.
"Birileri çıkmış, Batılı politikacılar, 'Erdoğan ve Türkiye tarafını seçsin.' diyorlar. Kimsenin bize taraf seçtirme ve tercih dayatma yetkisi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti'ne taraf seçtirecek ya da yetki dayatacak yeryüzünde bir devlet, politik ve askeri güç yoktur." diyen Çelik egemen bir devlet olarak Türkiye'nin kendi kararlarını kendisinin vereceğini belirtti.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik şunları kaydetti: "Türkiye'nin de Cumhurbaşkanımızın da tarafı bellidir. İnsanlıktan, insani değerlerden, hakkaniyetli bir çözümden ve adil bir barıştan yanayız. İnsanların topluca katledilmesine, bir halkın topluca cezalandırılmasına, hastanelerin vurulmasına topyekûn karşıyız. Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye'ye 'Tarafınızı seçin.' diyenler önce kendi taraflarının ne olduğu konusunda insanlık vicdanıyla yüzleşen bir değerlendirme yapmalıdırlar. Bir an evvel Gazze'de bu bombalamaların sona ermesi ve politik bir çözüm için politik bir çerçevenin ortaya çıkması konusunda herkesin sorumluluk alması gerekir. Şu anda yapılması gereken savaş makinalarını işletmek değil, devlet aklını, diplomatik kapasiteyi ve çözüm perspektifini ortaya koymaktır. Yoksa bütün bölgeyi içine alacak bir savaş karşısında kaybeden herkes olacaktır, bütün bir bölge kaybedecektir, bunun kazananı olmayacaktır. Sonuçta kimin daha çok katliam yaptığı ile övünen İsrail'in eylemliliği karşısında birçok ülke bunun parçası haline gelmiş olacaktır. Seçici bir adaletle, tek taraflı olarak yapılan açıklamalar aslında birtakım aşırı eylemlerin daha da cesaretlendirilmesinden başka bir işe yaramamaktadır."