Irak - Suriye Konusu
TBMM'nin açılış gününde Ankara'da PKK/PYD eli kanlı terör örgütü güdümlü bombalı eylem düzenledi. 2 kahraman polisimizin yaralanmasına neden olan teröristlerden biri kendisini patlattı, diğeri kahraman polislerimizce bertaraf edildi.
Türkiye’nin güvenliği ile İlgili makamların araştırmaları neticesinde teröristlerin Suriye'den geldiği belirlendi.
Bunun üzerine güvenlik güçleri bölgedeki çalışmalara bir kez daha hız verdi.
Irak ve Suriye’de meşru müdafaa operasyonları için düğmeye basıldı. Gerekli cevap ağır şekilde verilmeye devam ediyor.
Bölgedeki hedefler arasında, ABD'nin üzerine çöktüğü sanki kendisine aitmiş gibi terör örgütü PKK/PYD’ye finans kaynağı yaratmak için hibe ettiği petrol kuyuları ve stratejik noktalar sivillere zarar verilmeden Türk Hava ve Kara unsurlarınca vurulmaya devam ediyor.
Bu arada sözde müttefik ABD tarafından düşürülen Türk SİHA’sı için Pentagon sözcüsü, 'potansiyel tehdit olarak görülen SİHA'yı meşru müdafaa amacıyla düşürdüklerini' söyledi.
Bu açıklamaya karşı açıklama olarak Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın cevabı gecikmedi ve sert bir açıklama ile karşılık verdi.
Açıklamasında ''Hiç şüphe yok ki bu olay milli hafızamıza kaydedilmiştir ve vakti saati geldiğinde gereği muhakkak yapılacaktır.'' ifadelerini kullandı.
Gelişmeleri birlikte takip edeceğiz geçelim şimdilik diğer konuya.
KKTC- AB ile PİLE Yol Konusu
Son gelişmeler bu konuda şu şekilde gelişti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı, Pile-Yiğitler yolu inşaasına dair Birleşmiş Milletler Barış Gücü (BMBG) ile yürütülen müzakereler sonucunda mutabakata varıldığını açıkladı.
Açıklamada "Yiğitler-Pile yolunun inşaasına dair Birleşmiş Milletler Barış Gücü (BMBG) ile yürütülen müzakereler sonucunda 9 Ekim 2023 tarihi itibarıyla bir mutabakata varılmıştır. Yiğitler köyü tarafından başlanan yol yapım çalışmaları halihazırda devam etmekte olup, Pile'de yaşayan insanlarımızın hayatlarını kolaylaştıracak yol projesi, söz verdiğimiz üzere en kısa sürede tamamlanacaktır." ifadeleri kullanıldı. Türkiye ve KKTC’nin kararlı tutumu ile bir engel daha aşılarak, bir tuzak daha etkisiz hale getirilmiştir.
KKTC’nin sözde (GKRY) Rum yönetimine atıfda bulunarak "Kıbrıs’ta ara bölgeye dair tüm plan ve projelerin bilgimiz ve onayımız dahilinde gerçekleşmesi hukuki bir zorunluluktur. Devletimiz bu hukuki zorunluluğa saygı gösterilmesi için gerekli her türlü takibi artan bir kararlılıkla yerine getirmeye devam edecektir. KKTC olarak adada adil, gerçekçi ve sürdürülebilir bir uzlaşının İKİ AYRI BAĞIMSIZ DEVLETİN aralarında geliştirecekleri işbirliğine dayalı iyi komşuluk ilişkilerinden geçtiğini hatırlatmak isteriz." değerlendirmesinde bulunarak ada iki devlet olduğunun gerçeğini bir kez daha üstüne basa, basa vurgulaşmış oldu.
VERİLEN SEYYANEN İKRAMİYEYE EMEKLİLERDEN TEPKİ
Emeklilerle yapmış olduğum sokak söyleşilerinde, Emekliler artışsız artışa çok tepkili, dağ fare doğurdu diyorlar, zam furyasının sağanak halinde yağdığı, Paralarının pul olduğu, mevcut çalışan ile emeklinin arasındaki makasın ayrımcılık artışlarla devasa büyütüldüğü bir pozitif ayrımcılığı kabullenemediklerini, bu bir defaya mahsus verilen adeta sadakayı da istemediklerini enflasyonun vermiş olduğu zararın telafasinden başka birşey istemediklerini sadece haklarını talep ettiklerini, Bu gelinen kötü ekonomik koşullara emeklilerin neden olmadığı, Bunca yıl her şartlara göğüs gererek fedakarlıklarla çalıştıklarını, aktif çalıştıkları zaman da emekli primlerini daha maaşları ellerine geçmeden kesilerek tahsil edildiğini, bari bu emeklilik evrelerinde ölmeden önce İnsan gibi yaşama haklarının olduğunu, çalışanlara verilen enflasyona karşı artışların kendileri içinde verilmesini, insan ne durumda ve konumda olursa olsun aynı insani ihtiyaçlara gereksinimi olduklarını, aynı piyasa ve ekonomik koşullarda emeklilerinde yaşam mücadelesi verdiklerini, ayrıca bugünün çalışanının yarının emeklisi olacağını unutmamalarını gerektiğini, bazı büroklara emekli olsa dahi çalışam memur artışlarından yararlanma haklarının verildiğini, bu hakların ya tüm emeklileride içine almasını ya da bu ayrımcılığım iptal edilmesi gerektiği gibi birçok konuyu dile getiriyorlar…
Şimdi başka bir konuya geçelim
FİLİSTİN - İSRAİL
Bilindiği gibi 7 Ekim sabahı Hamas'ın silahlı kanadı Izzeddin Kassam, İsrail'e "Aksa Tufanı" isimli bir operasyon başlatarak İsrail’in filistinli sivil insan katliamlarına devam etmesi, ikibuçuk milyon filistinli’yi Gazze’de izole ederek, karadan, havadan, denizden abluka altına alarak adeta açık bir cezaevine, Diğer Batı şeria gibi Filistin topraklarını tamamen ele geçirme planları, yerleşimci adı altında İsrail’li silahlı milis güçlerine stratejik noktalara yerleşim alanları açarak sivil görünümlü aslında asker baskıcı göçe zorlayan ve sürekli Filistinleri tahrik ederek, çocuk, kadın, yaşlı demeden bu fırsat karşılığında vuran, tutuklayan, evlerini başlarına yıkan, işkence yapan, azınlığa düşürme zihniyeti ve uygulaması gerilimi sonucunda bu olayların başlama nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
İsrail’i destekleyen Batılı malum güçlerden her türlü gücü alan İsrail insan hakları, hukuk gözetmeksizin keyfi uygulamarda barış zamanında bulunduğu gibi şuanda savaş ilan ederek savaşta da Savaş hukukunu hiçe sayarak Gazze’de eli kolu bağlı masum insanlara çok ağır bombalarlar havadan, karadan. denizden saldırmakta, dünyanın gözünün içine baka, baka katliam yapmaktadır. Bomba yağdırmaktadır. Hiçbir batı ülkesi bu katliamlara dur dememektedir.
İsrail’e bir saldırı olmuşsa bu saldırıyı yapan Hamas'ın silahlı kanadı Izzeddin Kassam örgütüdür.
Filistinlilerin bunda ne suçu vardır? İsrail birisini cezalandıracaksa o masum sivil kadın, çocuk, yaşlı Filistin halkı olmamalıdır. Belkide bu senaryoyu her zaman ki gibi kendileri hazırlamışlar da olabilir. Çünkü İsrail halkı Başkanları Binyamin Netenyahu’yu istememekteydi ve onu koltuğundan indirmek üzereydi ki bu olaylar patlak verdi.
Son 31 yılda Türkiye'nin de içinde bulunduğu sınır bölgeleri dahil, Ortadoğuda çok sayıda masun sivil insan kanı aktı ve akmaya devam ediyor.
Dünyanın gözü yakın tarihteki Rusya-Ukrayna savaşının üzerindeyken birden şimdi de İsrail-Filistin hattındaki çatışma ve katliamlarla sarsıldı.
Tarih boyunca bu coğrafyada milyonlarca insanın hayatını kaybettiği savaşlara şahit olundu.
Birçok Osmanlı Türk Askeri ve Osmanlı Türkleri, Türkmenleri katledildi.
Barış için ölümcül savaşların son bulması adına birçok girişimler de bunulsa da , bu coğrafyanın kanı durmak bilmedi. Savaşın birisi biterken bir diğer savaş sahneye bilinçli olarak kondu.
Bu coğrafya da belirli hesaplar, belirli oyunlar, belirli katliamlar hep bilinçli bir şekilde ve planlanarak yapıldı ve yapılmaktadır.
Buna en yakın örnek Osmanlı Türk Devletini yıkanların oynadığı oyunlar devam ederek İsrail-Filistin hattında yaşanıyor.
Sözde İnsan hakları savunucusu olan, İnsan haklarından, hukuktan dem vuran sözde adı uygar batının ve Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerin bu katliamlara seyirci kalmadan bir DUR deme zamanıdır…
Dünya Beşten Büyüktür, diyerek emperyalist insan kanı ile beslenen canavarı durdurma zamanıdır.