Ramazan ayının gelmesiyle birlikte, özlemini duyduğumuz kalabalık sofralara, birlikte edilen samimi sohbetlere, sadece yemeğini değil, derdin, sevincin, hayal kırıklıklarının bölüşüldüğü günlere merhaba dedik. Pandemi henüz son bulmadı, belki özlemini çektiğimiz o kalabalık sofralara hala oturamıyoruz ama ortak maneviyat duygusuyla zaten tek çatı altındayız. “Hepimiz nar taneleri gibi birbirinden ayrıyız, hem çok benzeriz, hem de çok farklıyız. Ama açılmamış bir bütün nar gibiyiz aynı zamanda. Bizi, bir arada tutan kabuk, birbirimize duyduğumuz inançtır” Yanılmıyorsam bir filmde denk gelmiştim bu söze, üzerine oturup düşündüğümde bizi farklı kılan şeylere rağmen insanoğlunun içinde olan aidiyet ve tutunma güdüsünün ne kadar kuvvetli olduğunu düşünmüştüm. Aynı bir tutkal gibi.
Hepimiz bu iki yılda salgın sebebiyle kayıplar verdik. Herhangi bir fotoğraf karesine bakıp, ‘’Keşke o zamanlara dönebilsek” dediğimiz zamanlar oldu. Bazen insan, yaşarken anlayamıyor o anın, yapılan sohbetin, içilen o kahvenin kıymetini. Askıda duran bir hırkaya, geride kalan fotoğraflara, içine düşen acının ateşine baktığında anlıyor. Çaresizlikte tam bu noktada başlıyor.
Üzülme der Mevlana, “Bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için, ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur. Şu uçan kuşlara bak! Ne ekerler, ne biçerler! Onların rızkına kefil olan Allah; seni mi ihmal edecek sanırsın! Yeter ki sen istemeyi bil!
Yapılma, yıkılmadadır
Topluluk, dağınıklıkta
Düzeltme, kırılmada
Murat, muratsızlıktadır
Varlık, yoklukta gizlidir!”
Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.