Çınar Ayser Çınar / ÖZEL RÖPORTAJ - Yeşil Sol Parti (YSP) Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, seçim sürecinde söylemlerinden dolayı çok büyük linçlere maruz kaldığını ve yalnız bırakıldığını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasında imzalanan gizli mutabakatı “büyük bir skandal” olarak değerlendiren Sırrı Sakık, “Tüm seçim sürecinde şeffaflık vurgusu yapacaksınız ama sırf kazanmak için ırkçılarla pazarlığa oturup, bakanlık ve MİT Müsteşarlığı vereceksiniz. Bunu da ‘iki insanın namusuna bıraktık’ diye savunacaksınız. En büyük namus halkın kaderi tayin edilirken halktan bir şey gizlememek ve halkın onayını, rızasını almaktır“ ifadelerini kullandı.
Genel seçimlerde yaptıkları ‘hataları’ yerel seçimde tekrar etmeyeceklerini vurgulayan Sakık, “Tüm belediyelerimizi kayyumlardan geri alacağız ve daha önce alamadığımız belediyeleri de alarak yerel seçimlerde büyük bir güce dönüşeceğiz” dedi.
YSP Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, gündemdeki konuları Yeni Journal’a değerlendirdi.
‘ÜÇÜNCÜ YOL SİYASETİNİ HAYATA GEÇİREMEDİK’
Öncelikle geride bıraktığımız seçim sonuçlarına ilişkin konuşmak istiyorum. HDP/Yeşil Sol Parti bu seçimde ciddi oy kaybı yaşadı. Parti bu konuda özeleştiri yapacağını da açıklamıştı. Tecrübeli bir siyasetçi olarak siz bu oy kaybını neye bağlıyorsunuz?
Seçimde hedeflediğimiz başarıya ulaşamamanın birden çok sebebi var. Parti üzerindeki ağır baskılar, kadrolarımızın cezaevinde ve sürgünde olması, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra partimize ve Kürtlere karşı bir düşmanlık politikası uygulanması sebebiyle eşit olmayan koşullarda bir seçime girmiş olduk. Bu koşullarda hiçbir parti, hiçbir kurum ayakta kalamazken biz çok ciddi bir muhalefet sürdürmeye devam ettik. Sadece iktidarın politikası değil, muhalefetin de söz konusu Kürtler olunca aynı siyasi anlayışta buluşuyor olmaları Türkiye’yi bugünkü konumuna sürükledi. Bu bizim dışımızdaki ve bize karşı koşullardı. Seçim sonuçlarının bir diğer boyutu şu an tartışmaların yürütüldüğü ve kamuoyuna deklere edilen sebeplerdi. Eş Genel Başkanlarımız ve parti sözcülerimiz yetersizlikleri ortaya koyarak ciddi bir öz eleştiri sürecini başlatmış oldular. Kurultay öncesi halk buluşmaları da bunun göstergesidir. Aday belirleme sürecindeki eksiklikler, parti emektarları ve örgütlerimizin sesine yeterince kulak verilmemesi, seçim sürecine girerken sistem partilerine benzer bir yol ve yöntemin uygulanması ciddi bir kırılmaya sebep oldu. En önemli sebeplerinden bir diğeri de üçüncü yol siyasetini hayata geçirememekti. Parti geleneğimiz yıllardır siyasette emek ve özgürlük bloğu olarak yol aldı. Bir seçim ittifakı değil, bizim ki demokrasi ve barış için mücadele birliğiydi. Ancak son dönemde bu mücadele birliği kısmen ruhunu kaybetti ve bir nevi seçim ittifakına dönüşmüş olduk. Üçüncü yol siyasetini başarabilseydik ve kendi adayımız konusunda tüm baskılara rağmen kararlı olunsaydı bugün siyaseten çok farklı şeyler konuşuyor olacaktık.
‘İYİ PARTİ MASADAN KALKTIĞI GECE SEÇİM KAYBEDİLDİ’
Millet İttifakı malumunuz dağıldı, seçim sonrası en çok eleştirilen konulardan biri de muhalefetin tavrı oldu. Siz muhalefetin bu tavrını ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Millet İttifakı başlamadan biten bir ittifaktı. Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Ülkeyi demokratikleştirmek, adaleti tesis etmek gibi bir dertleri yoktu. Demokratik bir cumhuriyet gibi bir dertleri olmadı. Asıl dertleri kişisel hırslar ve çıkarlardı. Cumhurbaşkanlığı pazarlığı, bakanlık, milletvekilliği pazarlığının ötesine geçemeyen ittifak halkta bir umut ve inanç yaratamadı. Kendilerinin dahi inanmadığı bir ittifaka halkı inandıramazsınız. Nitekim altılı masanın İYİ Parti tarafından yıkıldığı gece o seçim kesin olarak kaybedilmişti. Tekrar bir araya gelişleri şekliydi ve doğal olarak halkta bu güvensiz duruma sırtını yaslayamadı. Bu ülkede iktidar sorunu kadar ciddi bir muhalefet sorunu gerçeği yüzümüze bir tokat gibi tekrar indi. Bu kadar devasa ekonomik, siyasi, hukuki krize rağmen siz bir alternatif olamamışsanız sorun sizdedir.
‘KİMSENİN NE ÖN NE DE ARKA BAHÇESİ OLMAYACAĞIZ’
HDP/Yeşil Sol Parti yerel seçimlere kendi adaylarıyla gireceğini açıkladı. Daha önce belediye başkanlığı yapmış bir isim olarak sizce parti yerel seçimlerde nasıl bir yol izlemeli?
Yerel seçimlerde bugünün koşullarıyla değerlendirmek gerekirse en doğru karar halkımızın ve örgütümüzün onayını alarak, kendi adaylarımızla seçimlere katılmaktır. Hiç kimsenin ne ön ne arka bahçesi olacağız. Kimsenin payandası olmayacağız. Süreç neyi gerektirirse, halkımızın çıkarları neyi emrederse ona göre karar vereceğiz. 31 Mart yerel seçimi ve 2023 genel seçiminde yaptığımız hataları tekrar etmeyeceğiz. Tüm belediyelerimizi kayyumlardan geri alacağız ve daha önce alamadığımız belediyeleri de alarak yerel seçimlerde büyük bir güce dönüşeceğiz. Yerel yönetimlerde yıllardır çok büyük bir deneyimimiz var. Her belediyemiz Türkiye’de bir model olacaktır.
‘ÖNÜMÜZDE TARİHİ FIRSAT VAR; ANA MUHALEFET OLABİLİRİZ’
Geçtiğimiz günlerde Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ettiniz. Sayın Demirtaş’ın aktif siyaseti bırakmasını nasıl yorumluyorsunuz? Demirtaş’ı yeniden siyaset sahnesinde görebilecek miyiz?
Geçen hafta cezaevlerini dolaştım. Tüm Eş Başkanlarımızı ve seçilmişlerimizi ziyaret ettim. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat Ata, Selçuk Mızraklı ve birçok arkadaşımı görme fırsatım oldu. Çok ağır bedellerle haksız bir şekilde içerde olmalarına rağmen bu halkın özgürlüğü için mücadele etmeye devam ediyorlar. İçerde bulunan arkadaşlarımdan güç bulduğumu itiraf etmeliyim. Kimsenin siyaseti, daha doğrusu mücadeleyi bıraktığı yok. Ülkenin geleceği için hala efor harcıyorlar. Birçok eksiğimizi de bizden daha net görebiliyorlar. Önümüzde tarihi bir fırsat var. Koşulları doğru değerlendirebilirsek kısa sürede bu ülkenin ana muhalefeti oluruz. Bu ülkeyi içerdeki, sürgündeki ve buradaki arkadaşlarımızla birlikte yöneteceğiz.
‘ZAMAN BENİ HAKLI ÇIKARDI’
Seçim öncesi Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik yaptığınız bir açıklamada, ‘kapalı kapılar ardında sözler veriliyor’ dediniz ve bu sözleriniz epey tartışma yarattı. Ancak geldiğimiz noktada yaşananlar sizi doğruluyor. Kılıçdaroğlu-Özdağ arasında yapılan gizli mutabakat Özdağ’ın açıklamasıyla deşifre edildi ve Kılıçdaroğlu da çıkıp bunu doğruladı. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Seçim sürecinde çok büyük linçlere maruz kaldım. Çoğu söylemlerimde yalnız bırakıldım. Siyasetin şeffaf yapılması gerektiğini, halkın yüz yılını belirleyecek süreçte halkın dâhil edilmesi gerektiğini, gizli saklı pazarlıkların yapılmaması gerektiğini belirttim. ‘Kapalı kapılar’ ardında hiçbir müzakere ve pazarlığın yapılmaması önerisinde bulundum. İleriki döneme yönelik bir öneriydi ancak bu önerim amacından saptırılarak sanki ‘olana’ ya da ‘olmuş’ yönelikmiş gibi lanse edildi ve maalesef zaman beni haklı çıkardı.
Kılıçdaroğlu ve Özdağ arasındaki gizli pazarlık büyük bir skandaldır. 85 milyon insanın kaderini belirleyen bir süreçte nasıl olur da sırf kazanmak için böylesi bir pazarlık yapılır? Tüm seçim sürecinde şeffaflık vurgusu yapacaksınız ama sırf kazanmak için ırkçılarla pazarlığa oturup bakanlık ve MİT Müsteşarlığı vereceksiniz. Bunu da ‘iki insanın namusuna bıraktık’ diye savunacaksınız. En büyük namus halkın kaderi tayin edilirken halktan bir şey gizlememek ve halkın onayını, rızasını almaktır. Bırakın halkı, kendi parti kurmaylarından, Altılı Masa bileşenlerinden dahi gizlenmiş bir mutabakatın meşruiyeti olur muydu? Ne yazık ki iktidara giden her yol mubah görülüyor.
Son seçim Türkiye demokrasi güçleri için tarihi bir ders olmuştur. Maalesef büyük fırsatlar demokrasi güçleri için kaçırılmıştır ancak son günlerde ortaya dökülenler ana muhalefet liderinin gizli mutabakatları da başka büyük bir tehlikenin de atlatıldığını göstermektedir. Demokrasi güçlerinin kendi iradesi dışında bir çıkış yolu olmadığı, sağ popülizmin hezeyanına kapılmış ırkçı, tekçi mülteci düşmanı bir siyasetin ortağı olmanın lekesinin on yılları bulan demokrasi mücadelemize leke düşüreceği bir durum söz konusu olabilirdi.