7 Ekim 2023 tarihinde paramiliter örgüt Hamasın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın, İsrail genelinde geniş çaplı saldırısı ile başlayan savaş ve sonrasında yaşananlar 7 Ekim’in önemini daha da günümüzde vurgular türden.
Orta Doğu değişecek, dengeler değişecek, sınırlar değişecek.
Dünya değişecek!
Bu dönem yeniden ABD Planın devreye girdiği sürecin başlangıcı oldu.
İsrail’in Filistin’de yaptığı insanlık suçu, savaş suçu işlemesinin yanında Lübnan’a Saldırması ve şimdi de Suriye’ye havadan, karadan saldırdığını ve bunun arkasından da İran’a meydan okuması ve ucu açık saldırıların gündemde olduğunu görüyoruz.
Savaşın konusunu bir yana bırakıp ardındaki diplomatik görüşmeleri ve anlaşmaların üzerinde durmakta fayda vardır.
Zira günümüzde Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Bahçeli’nin açıklamalarını iyi anlamak gerekir.
İsrail’in Orta Doğu’daki ülkelere saldırdığı bu dönemde Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt, Mısır ve diğer Müslüman Ülkelerin bir tepkisi olmaması ilginç!
Bir yıl geçmesine rağmen Müslüman ülkelerden halen ses çıkmıyor.
Suriye hava sahası “Çelik Kubbe” ile korunurken İsrail tanklarının Suriye topraklarında bulunması ve İsrail uçakları Suriye topraklarını bombalarken S300-S400 füzeler havalanmadığı gibi İsrail’e "istediğini yapabilirsin” şeklinde ikram eder gibi Suriye topraklarında İran askeri güçlerinin konuşlandığı alanları bombalamaktadır.
Suriye- İsrail arasında bir anlaşmanın varlığı bu saldırılara bakılınca okuyabiliriz.
Buradan bakınca da Irak Kürdistan bölgesel yönetimi Barzani bu sürecin içinde olduğu ve katkı sunduğu anlaşılıyor.
Türkiye bizim için önemlidir. Bir an evvel Türkiye’ye dönelim.
Türkiye Açılım yapması gerekli midir?
Sayın Cumhurbaşkanı; “Terörün olmadığı bir Türkiye inşa etmek istiyoruz.’’
Sayın Bahçeli “İmralı gelsin DEM Grubu’nda terörün bittiğini açıklasın. ’’çıkışından çıkan sonuç Açılımın gerekli olduğudur.
Sayın Cumhurbaşkanın “İsrail’in hedefi Suriye’den sonra Türkiye’dir.” açıklamasını ciddiye almak gerekir.
Irak’ta Kuzey’de bir Kürt yani Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu. Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan federal yapı önümüzdeki günlerde kurulacaktır.
İki yüz bin üzerinde PYD Askeri gücü bulunduğu göz önüne alındığında terörün zararlı yapısının Türkiye için önümüzdeki süreçte ne kadar önemli olacağını göz ardı edemeyiz.
Asıl önemli olan Türkiye’nin Kuzey Irak’ta varlığını etkisiz hale getiren başarısız yöneticiler tarafından azaltıldı. Bu durumda varlığımız Suriye’de olmalıdır. Etkinliğimiz mutlaka olmalı ve kontrolümüzde var olmalıyız.
Türkiye’de artık hiç kimse sağ-sol veya siyasi düşüncesi her ne olursa olsun süreci baltalamaya çalışmamalı. Bilakis bunu yapmak Türkiye’ye zarar vermek ve hatta bölmeye çalışmaktadır. Bu konu bir siyasi düşünce değildir. 85 Milyon ve 783.000 M² sınırımızın yanında Türkiye’nin ana sorunudur diye düşünmelidir.
Türkiye Açılımında Neler Gündemde?
Öncelikle uzun aradan sonra Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Neçirvan BARZANİ Ankara’ya çağrılarak süreç ile ilgili görüşmeler yapıldı.
1) Türkiye’nin 60 maddelik bir açılım için hazırlık yaptığını farz edeceksek,
2) 21 Mart 2025 Nevruz Bayramında A. Öcalan Diyarbakır Nevruz’unda konuşma yapması beklene bilinir.
A.Ö, Serbest bırakılacağı ve (siyaset yasağı muhtemelen konulur).
Bu durumda A.Ö’nın ikametgâhı neresi olabilir? Türkiye sınırlarında can güvenliği çeşitli sebeplerden sağlanmayabilir. Güvenli alan Erbil’e yerleştirilmesi olabilir.
3) PKK üst düzey yöneticilerinin durumunun ne olacağı? 2008’de yazdığım “Kürt Sorunu mu?” kitabımda ifade etmiştim. Şahsi düşüncem PKK üst yöneticilerin Türkiye’ye gelmeleri imkânsız. 34 kişisi Güney Kürdistan’da A.Ö ile kalması ve diğerlerinin 54 kişinin Norveç veya Yunanistan ülkesinde ikamet etmesi gerektiği vurgulamıştım.
Geriye kalan PKK militanların tamamı pişmanlık yasasından yararlandırılması ile tasfiyesi gerçekleşebilir.
Pişmanlık yasasından yararlananların serbest kalmaları halinde hayata ve topluma uyumlu intibak sağlamaları için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
(bunların neler olduğunu kitabımda belirtmiştim.)
4) Ağırlaştırılmış müebbet alanlar cezaları 20 yıla inecek. 30-40 yıl ceza alanlar 18 yıla inecek ve Adli kontrol ile serbest kalmaları sağlanmış olacak.
5) Belediyeler ’de kayyum dönemi kapandı. İki dilli yönetime geçilir ve güçlendirilmiş yerel yönetimler şartı kabul edilecek gibi görülmektedir.
6) İlköğretimde 8’nci sınıfa kadar Kürtçenin ders olarak okutulması gündemde.
Ancak Kürtçe Eğitim mi? Öğretim mi? Ders alma şeklinde mi? Bilemiyorum.
7) Bölgede değişik isimler altında Kürt Partileri kurulmuştur. Birleşik Kürt Partisi şeklinde Demokratik Bölgeler Partisinde toplanacak tek parti seklinde olup bu Kürt Partisi tanınacak. Bu konuda Kuzey Irak ve Suriye’deki Kürt Partiler ile görüşmelerin olduğunu ve adım atıldığını düşünüyorum.
8) Rojava ile ilgili pazarlık ve konumu önemlidir. Suriye Demokratik güçler komutanı Mazlum Kobani’nin Konumu Rojava’yı resmi olarak Türkiye’nin tanımasını PKK istemektedir. Zira Mazlum Kobani Rojava’da görevden alınması ve yerine getirilecek isim belirlendiğini düşünüyorum.
9) Özgür Suriye ordusu ile Demokratik Suriye ordusu birleştirilmeli ve Türkiye’nin denetimine alınmalıdır.
Burada kritik noktalar ise, ÖSO ile SDG ideolojik olarak bir araya gelmiyorsa Türkiye ile ilişkilerinin düzeltmesi gerekir. Misakı Milli çerçevesinde siyaset yapmalarına faaliyet göstermeleri sağlanmalıdır. ÖSO’ya katılmayanların Esad Ordusu’na katılmaları gündeme gelebilir.
Buraya kadar hükümetin atabileceği adımları yüksek sesle düşündüm.
CHP’ye bakarsak:
Genel Başkan Özgür ÖZEL, ilk önce “Şehit anaları ağlamasın” şeklinde sürece katkı sundu. Bu slogan 20 yıl önceki slogandır. Günümüzde söylenmesi sürecin boyutunun algılayamamış olduğunu göstermekte, daha sonraki açıklaması “Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum" demesi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmak demek, Anayasal değişiklik, Genel Af, Eğitim, Güçlendirilmiş Belediyeler yönünde adım atılması demektir.
CHP liderinin bu bütünü anlamının farkında olmadığı görünmektedir.
CHP liderini cezaevine alelacele ziyarete götürenler Selahattin Demirtaş üzerinden CHP’de varlığını sürdürmek isteyenlerdir. Bu yapıların tek derdi Kürt Halkı değil kendilerinin siyasi varlığını korumak istemeleridir.
Ayrıca Selahattin Demirtaş’ın bu süreç dışında kaldığı varsayımından hareket edersek CHP üzerinden bir kanal açmak ve sürece dâhil edilmek isteniliyor.
2015-2016 yıllarında “seni başkan yaptırmayacağız’’ veya “partiye gelir bir kaçak çay içer gider’’ gibi anlamsız şekilde sürece katkı sunmayan ve Kürt Halkının iradesinin dışında Kürtlerin temel ve hak hürriyetlerini savunmak yerine AK Parti ile CHP arasında iktidar kavgasında taraf tutması gibi çıkışları nedeniyle dışında kaldığı gözüküyor.
Kürtler sürecin ciddiyetinin farkında mı?
Kürtler neleri tartışıyor.
-Öcalan önümüzdeki günlerde bir açıklama yapacağı gözüküyor.
-A.Ö. Kamuoyuna açıklama yapmaya ve PKK tasfiye etmeye hazır mı?
-Türkiyelileşme meselesinde adımlar atılmalı mıdır?
-Apo Türk Devleti’nin söylediği şeyleri söyleyecek konuşmasının perspektifini kendine göre çizer?
Diğer bir önemli konu ise:
PKK, ABD ve Mazlum Kobani’in bu gelişmeler karşısında ne diyeceğidir?
ABD’nin müsaade edip etmeyeceği, müsaade etmemesi halinde gelişmelerin seyrinin ne olacağı?
Türkiye’ye alın size Rojava’yı verin bize Kuzeyi diyebilirler mi?
Rusya’nın tavrı ne olur?
AB tavrı bu süreçte kendisini ne ölçüde gösterir?
Sürecin bitmesi için aktivistler rol alır ve sonuçları ne olur?
Yüzlerce soru ve aranan cevapların ne olacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.