‘Türkiye Devleti'nin Şekl-i Hükümeti Cumhuriyettir’

‘Cumhuriyet’, Arapça kökenli, 18. yüzyılda Osmanlı Türkçesinden türetilmiş bir terimdir. Arapçada, ‘cumhur’ kökü, "bir araya toplanma, topluluk oluşturma", bu kökten türeyen ‘cumhūr’ ise, "cemiyet, toplum, kamu" anlamına gelir. Cumhuriyet, 18. yüzyıl Avrupa’sında, monarşi ile yönetilmeyen Hollanda, İsviçre (1789 Devrimi sonrasında Fransa) gibi ülkeleri tanımlayan Latincede ‘respublica’ veya Fransızca ‘république’ sözcüğünün Türkçe çevirisi olarak benimsenmiştir.

Latince ‘respublica’, "kamusal olan" anlamındadır. Bir topluluğa, onları birleştirmek suretiyle halk olma özelliğini kazandıran, kamusal nesne anlamına gelir. Bu hal monarşiye karşı, devlet başkanının halk tarafından seçildiği ve halk iradesince meşrulaştırıldığı devlet şekli anlamında kullanılmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, silah arkadaşları ile halk, bağımsızlık ve kurtuluş savaşını nihayetinde kazanarak, Türk milletinin makus kaderini yenmişti. Mustafa Kemal Paşa, ülkeden sadece düşman birliklerini çıkartmakla kalmayıp, iktidarda da engel oluşturacak hiçbir ortak kabul etmeyecekti. Bunu, Meclisin açıldığı andan itibaren, giriş duvarında yer alan “Hakimiyet, bila kayd-ü şart Milletindir” yazısı ile de göstermiş olacaktı.

Mustafa Kemal Paşa’ya göre, yönetimde söz milletin olmalıydı, Türk milletinin istekleri gerçekleşmeliydi. Ama ortada padişah olduğu sürece, hayali olan Cumhuriyet ilan edilemezdi, halk yönetimi belirleyemezdi. Anayasal Monarşi olmasına rağmen, padişah var olduğu sürece, halkın yönetimde aktif olması zor idi. Bunun için Cumhuriyeti ilan etmek gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa, bu yolda önüne çıkan tüm zorlukları aşmıştı.

Padişah ile Meclis Hükümeti, paralel ilerleyemezdi. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa, öncelikle padişahın, yani saltanatın kaldırılması gerektiğini biliyordu. Bunun sonucunda, 1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 308 numaralı kararnamesiyle, Saltanat kaldırıldı. Böylelikle, Cumhuriyetin ilanı için gidilen yoldaki taşlardan en önemlisi, kaldırılmış oldu. Padişah artık yoktu ve ülkede halk, kendi yöneticisini kendi seçebilirdi. Tüm bu gelişmeler ancak Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa sayesinde mümkün olmuştu.

Lozan Barış Antlaşmasını da sağlayan, müttefik kuvvetleri bertaraf eden Mustafa Kemal Paşa, artık Cumhuriyetin ilan edilmesinin vaktinin geldiğini, onun için gerekli zeminin oluştuğunun bilincindeydi. Mecliste artık kargaşaların sonu gelmiyordu. Devlet başkanının belirlenmesi gerekiyordu. Yaşanan kargaşalar neticesinde, Ali Fethi (OKYAR) Bey, 27 Ekim 1923'te İcra Vekilleri Heyeti'nden istifa etti ve yerine, meclisin güvenini kazanacak yeni bir kabinenin kurulamaması üzerine, Mustafa Kemal Paşa 28 Ekim’de toplantı yaparak, "Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz" diyerek, Cumhuriyetin müjdesini vermişti. 28 Ekim gecesi, İsmet Paşa ile birlikte yeni yönetimin Cumhuriyet olması için, bir kanun değişikliği tasarısı hazırlayarak, 29 Ekim 1923'te Meclis'e sundu.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda yapılan değişikliklerin kabulü ile Cumhuriyet, 29 Ekim 1923 Pazartesi Günü saat 20:30’da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ilan edilmiş oldu. Elbette mecliste bu duruma karşı çıkan saltanat yanlısı, halifeseverler oldu. Bununun üzerine, Osmanlı Devleti’nin son vakanüvisi olan Abdurrahman Şeref Bey karşılık verdi: “...Arkadaşlar, hükümet şekillerini saymaya hacet yoktur. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarının hoşuna gelmezmiş, varsın gelmesin...” sözleriyle, yıllardır isimsiz olan çocuğun ismini de koymuş olacaktı. Böylece sonunda, Mustafa Kemal Paşa’nın uğraşları ve emekleri sonucunda, Türkiye Devleti’nin yönetim şekli Cumhuriyet olmuştu.

Peki, Cumhuriyet neden 29 Ekim günü ilan edildi?

Mustafa Kemal Paşa’ya bu soru sorulduğu zaman, verdiği cevap şuydu: ‘Mondros

Mustafa Kemal Paşa’ya bu soru sorulduğu zaman, verdiği cevap şuydu: ‘Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1918’de imzalandı. Bir milletin teslimiyet belgesiydi. Ama biz bunu kabul etmedik. İzmir’in kurtuluşuna kadar (9 Eylül 1922) mücadelemizi verdik. Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin ÖCÜDÜR…” diyerek, bıraktığı mirasın değerini vurgulamıştır.

Yaşanılan o kadar zorluk, mücadele, iç-dış düşmana rağmen Ulu Önder Mustafa Kemal, Cumhuriyeti bizlere armağan etmiştir. Bizlerin Atamıza karşı görev ve sorumluğu, bize armağan etmiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet payidar olması için, elimizden gelenin fazlasını yapmak olacaktır.

Dipnot: Atatürk, Mustafa Kemal’in soyadıdır ve 1934 yılında verilmiştir.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.