Bab'Aziz filmiyle bir çok uluslararası festivalden ödül alan Tunuslu yazar ve yönetmen Nacer Khemir, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Beyoğlu Sineması'nda düzenlenen etkinlikte sinemaseverlerle bir araya geldi.
Resim çalışmalarıyla da bilinen ünlü yönetmen, "Muhyiddin'i Aramak" belgeseli ve "Fısıldaşan Kumlar" filminin gösteriminin ardından Faysal Soysal'ın yönetiminde gerçekleştirilen söyleşide, sinema anlayışı ve hayatına dair soruları yanıtladı.
Khemir, 6 yaşından 18 yaşına kadar yatılı okulda büyüdüğünü, buradaki çocukluğundan ve gençliğinden dolayı hayal dünyasına, rüyalara bağlı olduğunu söyledi.
"Sinema bana hem özgürlüğü hem de dünyayı sevdirdi"
Yatılı okulda herkesin isim yerine numarası olduğunu belirten Khemir, "O zamanların yatılı okulları kışla gibiydi. İşte ben bu ortamda sinemayı tanıdım ve sevdim. Okulda her cuma bir film gösterilirdi. Salon karanlık olunca bizi artık kimse görmediğinden, kendimizi daha özgür hissederdik. Sinemayı seyrederken ekran benim için okuldan kaçıp dünyaya açılmak, dünyaya kaçmak gibi bir şey olurdu. Sinema bana hem özgürlüğü hem de dünyayı sevdirdi." dedi.
Usta sinemacı, her zaman umut veren bir sinema yapmak istediğini dile getirerek, şöyle devam etti: "Sinemayı sevdirmek istiyorum. Benim sinemada yapmak istediğim, insanların sevdiği şeyi kendisinde bulması. Yani bizim yapmak istediğimiz bir gösteri değil, uyuyakalmış ruhları uyandırmak. Esas olarak çok şey kaybettim aslında. Bu acıyı ve ıstırabı dönüştürmeye çalışıyorum. Bu şekilde kendimi iyileştiriyorum. Güzellik olan yerde sevgi vardır. Sevgi olan yerde güzellik vardır. Filmlerimin ekseninde her zaman bu var."
"Sözlü bir dünyaya aitiz" diyen Nacer Khemir, Doğu dünyasında kuşaklar arasında iletişim problemi olduğunu, gençlerin çoğunluğunun görüntülü dünyada yaşadığını anlattı.
Sözlü geleneklerin görüntüye aktarılmazsa kayıplar olacağına dikkati çeken Khemir, "Gelecek kuşakları kaybedeceğiz. Bu çok ciddi bir sorun. Bu yüzden ben bu konu için, Doğu dünyasının görüntüye geçmesi için çok çalıştım. Hatta sinema filmi yapmayı bıraktım ve yazmaya başladım. Çocuklara görüntü denen şeyin nasıl öğretileceği konusunda yazıyorum." diye konuştu.
"Filmle dünyayı değiştirme iddiasında bulunmamak lazım"
Khemir, her zaman güzellikler üzerine film yapmak istediğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Batı dünyası, bizim mutsuzluklarımızı, ıstıraplarımızı gördükçe kendini rahat hissediyor. Onların içi rahatlarken biz de uyuyoruz. Ama neticede amaçlarının ne olduğunu biliyoruz. Amaçları bize, aslında büyük bir uygarlığa, medeniyete sahip olduğumuzu unutturmak. Atalarımıza saygımdan dolayı katiyen sefalet üzerine asla bir film yapmayacağım. Hep güzellik üzerine yapacağım. Bizde söz bir çeşit misafirperverliktir. Film dediğiniz şey de bir misafirperverlik anıdır. Filmle dünyayı değiştirme iddiasında bulunmamak lazım. Filmi seyreden insanda bir şey uyandırdıysanız eğer, işte bu ödülünüzdür."
"Fısıldaşan Kumlar" filminde 2 başrol oyuncusu dışında profesyonel oyuncu olmadığı bilgisini paylaşan Khemir, "Elimdeki imkanlara uyarlayabilmek için senaryoyu 11 defa elden geçirdim. Yani film yapmak inattan fazla şeyler gerektiriyor. Sadece film yapmak için inat yetmiyor. Benim için önemli olan ötekiler gibi bir film yapmak değil. Maddi olarak yoksul bir insanın, manevi olarak da yoksul olduğunu düşünme eğilimi var. Çocuklar ve yoksul aile çocuklarıyla ilgili yapılan filmler, sadece bu sefaleti gösteriyor." değerlendirmesini yaptı.
"Bazen kendi hayatımdan da yetim olduğumu düşündüm"
Khemir, küçük yaşta yetim kaldığını ve kendi toplumunun da kendisini yetim bıraktığını ifade ederek, "Ülkemden de toplumumdan da yetimim. Bazen kendi hayatımdan da yetim olduğumu düşündüm. Kendime 'bunu kabul et' dedim. Dolayısıyla ben hakikatimi hiçbir ağacın altında aramıyorum." dedi.
Kovid-19 salgını sırasında eşiyle birlikte bir kitap üzerinde çalıştıklarını aktaran Nacer Khemir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu kitap 'Aşk' adında bir kitap. Arapçada 'aşk' için kullanılan 60 kelimeyi bir araya getirdik. Arapçada aşkın karşılığı 60 kelime var ve güzel de bir kitap oldu. Bu konuyla ilgili İstanbul'da bir gün sergi açmayı, insanların görmesini isterim. Aslında bizim devamlı yaptığımız, çölde bir su kaynağından diğerine yürümektir. Kendimiz de çölleşiriz bu hareket sırasında. Görüntüyle elde edemediğimiz renk nüansları var. Yani çölde nasıl fazla bir renk yok ama aynı rengin nüansları var ise, Arapçada da o yüzden bunun gibi nüanslarıyla aşk için 60 tane kelime var. Bu göze hitap eden, görünen bir nüans değil. Ruhla ilgili bir nüans."