Cumhur İttifakı’nın izlediği ‘’Beka’’ siyasetinin en büyük ve tahripkâr sonuçlarından biri HDD'yi gayri-meşru bir parti olarak ilan etmesi oldu. Bu politika sadece Kürt sorunun çözümünde, güvenlikçi siyaset ve mekanizmaları ön plana çıkarmadı. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere bir dizi siyasetçi ve liberal aydının da zindanlara atılmasının zeminini oluşturdu. Osman Kavala’nın hala zindanlarda çürüyor olması, aynı zeminin sonuçlarından biridir. Bu siyasetin yol açtığı yaraları bir bir sıralamak, bu yazının altından kalkamayacağı, uzun bir listeyi oluşturur.
Aslında bu siyaset 2019 yılında dış politikada yaşanan büyük fiyaskoların sonucu olarak iflas etmişti. Ama Cumhur İttifakı, sanki böyle bir iflas yaşanmamış gibi, bu siyasetin iç politikaya sirayet eden boyutlarını korumaya çalıştı. Misal hala kayyımlar işbaşında hala Selahattin Demirtaş içeride, hala Osman Kavala’nın esareti devam ediyor. Ama galiba bu siyaset iç politikadaki varlığını ve ağırlığını yitirmek üzere.
Geçen günlerde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir belgesel de HDP’nin meşru bir parti olduğunu yüksek sesle dinlendirdi. Kılıçdaroğlu’nu yakından takip edenler için bu çıkış aslında bir sürpriz değildi. Uzun bir zamandır Kılıçdaroğlu, partisinin Kürt siyasetine bir yenilik ve dinamizm kazandırma arayışındaydı. Çeşitli vesilelerle yaptığımız görüşmelerde, bu duruma yakından tanık olmuştum. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yapılan ziyaret, ‘’Doğu Masası’’ adıyla oluşturulan yeni çalışmanın pratikleri ve son olarak HDP meşru bir partidir çıkışı, CHP’de Kürt meselesinin çözümü için bazı adımların atıldığını gösteriyor.
HDP’nin gayri meşru ilan edilmesi, aklın alamayacağı, garip bir karardı. Meclis’te hala varlığını koruyan ve çalışmalarına devam eden bir partiyi gayri meşru ilan etmenin elle tutulur bir yanı yoktu. Ama burası Türkiye ve Nasreddin Hoca’nın fıkrasındaki ünlü deyişin ima ettiği gibi; ‘ya tutarsa.’’
Nitekim bir süreliğine bu tuhaflık tuttu ve iş de gördü. Hiç kimse şu soruyu sormadı; Türkiye Büyük Millet Meclisi meşru bir anayasal zemin değil midir? Eğer TBMM, anayasal bir zemin ise, bu zeminde yer alan bir parti nasıl olurda gayri meşru olur. HDP’yi gayri meşru ilan etmek, TBMM’yi gayri meşru ilan etmek anlamına gelmiyor mu?
Kılıçdaroğlu’nun HDP meşru bir partidir söylemi, ‘’Beka’’ siyasetinin iç politikada iflas etmesinin ilanıdır. Diğer bir deyişle iç politikayı kuşatan zırhın, çok önemli bir yerden delinmesidir. Açıkça söylemek lazım, bu söylem Cumhur İttifakı’nın Kürt meselesini kuşatıp rehin alan, genel tavrını, boşa çıkarıyor. Özellikle İYİ Parti’nin bu söylemi sahiplenmesi, Cumhur İttifakı’nın muhalefet nezdinde sürdüğü böl ve yönet siyasetini, epeyce zora sokmuş görünüyor.
Bu söylem Millet İttifakı’na henüz dahil olmamış, diğer muhalefet partileri için de aslında bir zeytin dalı ve üstü örtük bir davetiyedir. Üstü örtükten kastım, bu davetin henüz resmileşmemiş olmasıdır. Ama o yol açıldı. Cumhur İttifakı dışında kalan bütün siyasi partiler, bu zemin de ortak birleştirici duyarlılıklar geliştirme imkanına artık sahip.
Kürt meselesinin çözümü, demokrasi meselesinin çözümüdür. Türkiye’de Kürt meselesi çözülmeden demokrasi meselesi çözülemez. Bu tespiti biri diğerinden daha değerli ve daha acil diye yapmıyorum; ikisini birbirinden ayıramayız demek istiyorum. Biri diğerinin alternatifi değil. Biri için diğerinden vazgeçilemez. Demokrasi ve Kürt meselesi bir bütündür ve eşit değerde algıyı çoktan hak ediyor.
Cumhur İttifakı dışında kalan muhalefetin üstünde birleştirici duyarlılıklar üretebileceği beş temel konu şunlardır;
1-Kürt sorununun çözümü
2-Kötü ekonominin düzeltilmesi
3-Yargı bağımsızlığı ve hukuk devletinin inşası
4- Herkes için bütün özgürlüklerin güvence altına alınması
5- Başkanlık rejimin tasfiyesi ve güçlü bir parlamenter rejimin inşası.
Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.