Röportaj: Çınar Ayser Çınar / Fotoğraf: Hozan Adar

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, son günlerde gündeme oturan Diyarbakır’daki çalıştay sonrası ilk kez konuştu.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un çalıştaya yönelik eleştirilerine tepki gösteren Başkan Yapıcıoğlu, “bölücülük’’ ve ‘’ihanet” sözlerine dair açıklamalarda bulundu.

Yeni Journal Haber Sitesine konuşan Zekeriya Yapıcıoğlu, Diyarbakır Temsilcimiz Çınar Ayser Çınar’ın sorularını yanıtladı.

İşte HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’ndan gündeme ve yeni sürece dair çarpıcı açıklamalar…

I M G 5822-1

‘’KÖTÜ SÖZ SAHİBİNE AİTTİR’’

SORU: Diyarbakır’da düzenlediğiniz “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nın sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgedeki, ‘’Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır’’ kısmı tartışma konusu oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum, sosyal medya hesabından çalıştayı sert sözlerle eleştirip, çalıştayı düzenleyenleri, yani sizi, ‘’bölücülük’’ ve ‘’ihanetle’’ suçladı. Öncelikle Mehmet Uçum’un bu açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz?

Mehmet Uçum’un bu çıkışını eleştiri olarak isimlendirmek mümkün değil çünkü bu eleştiri değil. Hem içi boş, hem de değerlendirme kısımları ya da nitelendirme kısımları yanlış. Bize ilişkin ithamlar da tamamen hakarettir. Dolayısıyla biz bunları eleştiri olarak isimlendirmiyoruz ve diyoruz ki; bu kötü sözler sahibine aittir, her küp içindekini sızdırır. Mehmet Bey de kendi içindekini sızdırmıştır. Bu yüzden ona cevap verme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Zira dediğim gibi eğer eleştiri olsaydı belki cevap verebilirdik ama eleştiri değil, hakarettir. Biz o seviyeye inmeyeceğiz ve o kelimelere de cevap vermeyeceğiz. Bu işin birinci kısmı.

‘’KİMLİĞİMİZDEN DOLAYI BİZE DÜŞMANLAR’’

Evet, bizim orada 15 maddelik bir sonuç bildirgemiz var. O sonuç bildirgesinin bir kısmına belki hiç okumamış kişiler tarafından eleştiriler yapıldı, daha doğrusu o hakaret kervana katılanlar oldu. Ama sorun sadece sonuç bildirgesinde yazmış olduğumuz şeyleri hazmedemeyen ya da ona karşı çıkan şeyler değil, çok benzer şeyleri zamanında kendileri bile söylemiş olsa da bazıları, bizim belki siyasi kimliğimizden dolayı çok sert söylemlerle işi hakarete vardırıyorlar.

Çok farklı siyasi çevrelerden, sağ, aşırı sağ, kendine sol diyen ama aslında sağın da sağında yer alan CHP ve benzer bazı şeyler bunları söylüyorlar ancak bizim için problem değil. Biz bunları birkaç sınıfa ayırıyoruz;

Bir kifayetsiz kibirliler, alçakça iftira atan yalancılar, fikri kabızlık çektiği için hakaret korosuna katılan zavallılar, ha bir de ontolojik olarak bize düşman olan, aslında bize değil, bizim kimliğimizden dolayı bize varoluşsal olarak düşmanlık eden İslam düşmanları hep olacaktır. Bizim bunları razı etme gibi bir şeyimiz de yoktur. Birileri de belki biraz popülist bir politika yaparak, milliyetçi damarları kabartmak suretiyle bizim üzerimizden acaba oy toplayabilir miyiz çabası içesinde olan kesimler var. Şüphesiz siyasette siz sahaya çıktığınızda eleştirilere, hatta bazen sert eleştirilere de hazır olmanız gerekir. Ama dediğim gibi bu söylenen şeyler eleştiri değil. Biz eleştiriye açığız. Her türlü eleştiriyi de dinleriz. Saygı da duyarız. O eleştiriler eğer haklıysa kendimizi düzeltiriz. Eğer haksızsa o eleştirilere cevap veririz ama kimsenin kimseye hakaret etme gibi bir hakkı, bir haddi yoktur.

I M G 5801-1

“DÜN NE SÖYLEDİYSEK BUGÜN DE AYNISINI SÖYLÜYORUZ”

SORU: AK Partili Bülent Arınç, Abdurrahman Kurt, Orhan Miroğlu ve Mehmet Metiner gibi isimler Mehmet Uçum'a tepki gösterenler arasındaydı. Bu durum ''Cumhur İttifakı''nda yeni bir çatlak mı oluşuyor iddialarını gündemi getirdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle söylediğimiz şeyler, ilk defa söylediğimiz şeyler değil. Biz Cumhur İttifakı içerisinde yer aldığımızda Cumhur İttifakı'nın diğer bileşenleriyle birlikte seçimlere katıldığımızda ve Sayın Cumhurbaşkanı’na destek verdiğimizde parti programımızda herhangi bir değişiklik yapmadık. Kendi görüşlerimizi, kendi düşüncelerimizi de değiştirmedik ve o dönemde de soruldu ve biz ısrarla şunu söyledik. Belki Cumhur İttifakı’nı diğer ittifaktan ayıran en belirgin özelliklerinden birisi şudur; diğerleri altılı masa dedikleri bir masa kurmuşlar ve kararları ortak alıyorlar ama Cumhur İttifakı'nda Cumhur İttifakı'nın her bir bileşeni kendisi kalarak, kendi fikirlerini, kendi düşüncelerini, kendi siyasi duruşunu muhafaza ederek bu ittifakın içerisindedir. Herhangi bir parti diğerine iltihak etmiş değil. Herhangi bir parti diğerlerinin görüşlerine de katılmak zorunda değil ve biz kararlarımızı da oy birliği ile almıyoruz. Her partinin kendi karar mekanizmaları olduğu gibi çalışmaya devam ediyor. O gün de öyleydi, bugün de böyle. Dolayısıyla bunu tartışmak da bize göre abestir. Biz o gün ne söylediysek bugün de aynı şeyleri söylüyoruz.

Biz şunu söylüyoruz aslında özünde; Birilerinin söylediği gibi orada bir bölünme ya da hakaretvari ifadelerle dile getirilen olumsuz ifadelerin sonuç bildirgesinde geçmediğini, okuyan anlar. Mesela diyorlar ki iki devletli bir çözüm, bildiride 15 madde var, hiçbir yerinde böyle bir şey geçmiyor.

Sadece Kürtçe'nin de eğitim dili olması gerektiği yönündeki bir ibareden yola çıkarak işte iki dilli, iki milletli, iki devletli, iki bayraklı, iki bilmem neli, iki iki iki…Birileri de sonuç bildirgesini hiç okumadan, koskoca başdanışmandır canım, herhâlde yalan söyleyecek hali yoktur diyerek onun söylediklerine biz de katılıyoruz diyerek altına imzasını atıyorlar. Onlara şu çağrıda bulunuyorum; Okuyun. Eleştirilebilirsiniz elbette. Hiç kimse bizim fikirlerimize katılmak zorunda değil. Biz de sizin fikirlerimize katılmak zorunda değiliz. Eğer biz sizinle aynı fikirde olsaydık ayrı bir parti kurmazdık. Gelirdik sizinle beraber siyaset yapardık. Bizim de kendimize göre bir duruşumuz var.

I M G 5811-1

“BİZİ YOLUMUZDAN DÖNDÜREMEZLER”

Biraz önce o sıfatlarını saydığım grupların tamamı ne kadar ses çıkarırlarsa çıkarsınlar onlar bizi yolumuzdan döndüremeyecekler, bizi durduramayacaklar. Biz kendi bildiğimiz doğruları dile getirmeye ve o yolda siyaset yapmaya devam edeceğiz. Ancak biz onların düştüğü duruma düşmeyeceğiz. Biz kimseye hakaret etmeyeceğiz. Bugün sizin bazı meslektaşlarınız da öyle kuyruklu yalanlar yazmışlar ki, işte yok eski Taraf Gazetesi'nin kurucuları, falan filan isimler bu kurultaya katılmış diye. O bahsettikleri isimler kurultaya davet bile edilmemişler. Başka bir yerde, başka bir çalışmanın içerisinde olan insanlar, sanki onlar da gelmiş de bizim bu çalıştaya katılmışlar gibi köşe yazıları döşeniyor. Hem de böyle ağır gazeteciler tarafından. Acaba bu insanlar çok değil, bir iki saat içerisinde bu yalanın ortaya çıkma ihtimalini hiç mi düşünmüyorlar ya da artık kızaracak yüz mü kalmamış?

SORU: Cumhur İttifakı ortağınız olan MHP'den bu konuya dair herhangi bir tepki veya destek geldi mi?

Biraz önce söylediğim gibi bizim burada söylediğimiz şeylerden hiçbir tanesi birilerinin iddia ettiği gibi değil. Şu anda başlayan bir süreç var. Hükümetin terörsüz Türkiye olarak isimlendirdiği ya da yine MHP'nin de aynı şekilde nitelendirdiği bu süreci sekteye uğratacak diye hükümete yakın bazı isimler de bu konuda eleştiriler yönelttiler ama bu sonuç bildirgesini okuyan bir kişi bunda böyle bir şey olmadığını çok net bir şekilde görür. Dolayısıyla başkasının ipiyle kuyuya inmek yerine, kendisi okuduktan sonra elbette eleştirebilirler. Herkes bu bildirinin her maddesine katılmak zorunda değil. Nitekim çalıştaya katılan isimlerden bazıları da dediler ki biz buradaki şeylerden bazılarına katılmıyoruz. O çalıştayı takip edenler şunu görmüştür. Çok farklı siyasi kimliklerden insanlar vardı ama çok büyük bir olgunluk içerisinde, siyasi olgunluk içerisinde farklı fikirler sonuna kadar salondaki herkes tarafından dinlendi. Kimse kimsenin sözünü kesmedi. Kimse kimseye yumruğunu sıkmadı. Kimse kimseye bağırıp çağırmadı. Birbirine taban tabana zıt olan fikirler de dile getirildi ve biz oraya çağırdığımız insanların tamamını bizim gibi düşünen insanlar olmadığını biliyorduk. Zaten farklı fikirlerden insanlar gelsin. Hatta farklı inançlardan insanları da biz davet ettik. Geleceklerini de söylediler sonradan bazı mazeretleri, sağlık sorunları çıktığı için bazıları gelemedi. Çalıştayın ismine o yüzden insani bir çözüm dedik. Dediğim gibi farklı din gruplarından ve farklı dinlere mensup insanlardan da birilerinin orada olmasını istedik. Fakat maalesef olmadı. Keşke olsaydı. Farklı mezheplere mensup insanlar vardı. Farklı siyasi görüşlere mensup insanlar vardı ve çok uç noktalardaki bazı fikirler de dile getirildi. Elbette sonuç bildirgesi sadece bu çalıştayı tertip eden kişilerin cümlelerinden değil, oraya katılan bazı katılımcıların cümleleri de olduğu gibi sonuç bildirgesinde yer aldı ki bu onların fikirlerine saygının da bir gereğidir.

“RACON KESİP, ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERİYORLAR”

Şimdi bir taraftan birileri bu süreç silahsız, terörsüz, şiddetsiz bir dönem olsun diyorlar ama öte taraftan, birileri silahın bir çözüm metodu olmadığını yüksek sesle dile getirirken, sorunun çözüm zemininin siyaset kurumu olduğunu bildirgede açıkça beyan etmişken, “vay efendim siz nasıl şöyle söylersiniz, orada şu kelime ya da şu cümle nasıl geçer?” diye racon kesmeye, bazıları da belki o hani darbe dönemlerindeki muhtıralara benzer bir tavırla ya da cümlelerle tabiri caizse aba altından sopa göstermeye çalışıyor. Bunlar tarihsel süreç içerisinde insanlar tarafından görülecek, değerlendirilecek ve o insanlar da toplumun maşeri vicdanında yargılanıp, hak ettikleri yeri bulacaklar.

I M G 5815

“YENİ SÜREÇTE PAZARLIK YOK”

SORU: Gelelim Kürt meselesine…Çalıştayın sonuç bildirgesinde, ‘’Türkiye’nin en öncelikli konularından biri olan Kürt meselesinin adil bir çözüme kavuşması için meselenin doğru bir zeminde ve bütün boyutları ile tartışılması gerekir’’ diyorsunuz. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Ekim ayında yaptığı açıklama ile başlayan yeni süreç, İmralı ziyaretleri ile devam ediyor. Siz bu yeni süreci nasıl yorumluyorsunuz ve süreçten “umutlu” musunuz?

Şimdi aslında süreç konusunda belki şundan dolayı iki şey karıştırılıyor birbirine. Sayın Bahçeli'nin 1 Ekim'de Meclis’te Dem Parti grubuna gidip onlarla tokalaşması, ardından 3 hafta sonra Meclis grubunda eğer örgütü lağvedeceğini, dağıtacağını söyleyecekse Abdullah Öcalan gelsin, Dem Parti grubunda Meclis’te konuşsun çıkışıyla devam eden süreci hükümet şöyle isimlendiriyor; Diyorlar ki bu, 10 yıl önceki gibi bir çözüm süreci değil. Bu PKK'nin silahsızlandırılması ve silahın devreden çıkarılması sürecidir ve bu süreçle ilgili olarak bu konuda herhangi bir pazarlık falan yok. Bu ayrı bir şey. Biz de diyoruz ki evet silahın dönemi bitti, silah bir çözüm aracı değildir. PKK'nin elindeki silah Kürt meselesinin çözümünün de önünde büyük bir engeldir ve mutlaka PKK silah bırakmalıdır. Sorun siyaset zemininde tartışılmalıdır ama bunu söyledikten sonra şunu da söylüyoruz;

Şimdi diyelim ki silah devreden çıktı, şiddet bitti, terör bitti, tamam. Peki, mesele bitmiş mi olacak? Mesele bundan ibaret değil ki. Bundan bağımsız olarak bir Kürt meselesi var. Birileri Kürt meselesi yoktur, tamamen çözülmüştür diyor. PKK silah bıraksa bile Kürt meselesi henüz çözüme kavuşmuş değil. PKK kaç yaşında? Kurulalı 47 yıl olmuş. 47 yıl önce kurulmuş olan bir örgüt, sorunun bizzat kendisi ve tamamı olabilir mi? Şimdi şiddet meselesi bir sorun, eyvallah. Onu bir şekilde nasıl olacaksa onun yol ve yöntemlerini bulup bunu halletmek gerekir. Ama bundan bağımsız olarak da bir mesele var ve bizim bu meseleyi de halletmemiz gerekir. Şimdi zaman içerisinde, farklı farklı tarihlerde, hem hükümet cenahından hem farklı farklı muhalefet partilerinden şu açıklamalar geldi. İşte iç cepheyi güçlendirme, kardeşliği güçlendirme ya da barışma…Farklı farklı kelimelerle ifade edildi ama aslında söylenen şey aynıydı. Bu topraklar üzerinde yaşayan en büyük iki etnik grubun aralarındaki meseleleri halletmek ve toplumsal barışı sağlam bir zemine oturtmak. 1071'den bu yana, 1000 yıllık bir kardeşlikten bahsediyor. Evet, 1000 yıldır beraber yaşayan bir toplum ama son 100 yıl hatta son 200 yıla yakın belki Tanzimat Fermanı'ndan bu yana Osmanlı'nın o merkezleşme adımları ve batılılaşma adımları ikisi üst üste geldi. Bundan sonra sorun hissedilmeye ve büyümeye başladı. Şimdi 47 yıl önce kurulan bir örgüt var ama 100 yılı aşkın bir mesele de var ortada, İkisi aynı olabilir mi? O yüzden biz diyoruz ki; bundan bağımsız olarak PKK silah bıraksa da bırakmasa da Kürt meselesinin halledilmesi lazım. Kürt meselesinin çözülmesi, çözüm yolunda adımlar atılması lazım. Hatta hükümete de devlete de şunu söylüyoruz. Siz şu anda PKK'nin çok zayıfladığını ve devletin de en güçlü dönemde olduğunu söylüyorsunuz. En güçlü dönemdeyken adım atarsanız bu daha kıymetli olur.

I M G 5809-1

“ADIM ATILSA DA ATILMASA DA PKK SİLAH BIRAKMAK ZORUNDA”

Hükümetin önceliği silah bıraktırmak diyorsunuz…

Şu andaki süreç bu. Diyorlar ki önce bir silah bıraktıralım. Silahlar bırakıldıktan sonra öbürleri ondan sonra konuşulabilir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda yapmış olduğu açıklamaların satır aralarında da net bir şekilde bunu görmek mümkün. “Biz daha önce çok adım attık, eksikler yok mu? Var! Onları da atarız.” dedi. Ne demektir bu? Yani hangi bağlamda söyledi bunu? Kürt meselesinin çözümü ile ilgili. Daha önceki çözüm sürecinde epey adım attıklarını ama hala bazı eksiklerin olduğunu kendisi ifade etti. Yani iki süreci birbirinden ayırıyorlar. Biz de başından beri diyoruz ki bu ikisini karıştırmayalım. Yani PKK'yi kendi temsilcisi olarak görmeyen, onun yaptıklarını benimsemeyen pek çok Kürt var ve bunların da bazı talepleri var.

Şimdi bunların taleplerinin PKK ile konuşulması ya da onun silah şartına bağlanması ya da pazarlık konusu edilmesi doğru bir yol ve yöntem değil. Önceki çözüm sürecinde de ısrarla biz bunu vurguladık. Bu yanlış bir yöntemdir ve pazarlık doğru bir yöntem değil çünkü eğer bir mesele temel hak meselesiyse onu pazarlık edemezsiniz. Eksiltip arttıramazsınız. O hakkı tanırsınız. Olması gereken şey budur. Onu şarta da bağlayamazsınız. Bunları öteden beri söylüyoruz. Bugün yine aynı şeyi tekrar söylüyoruz ve iki tarafa da şunu söylüyoruz. PKK’ye diyoruz ki bu konuda adım atılsa da atılmasa da siz silah bırakmak zorundasınız. Çünkü Kürtlerin de kahır ekseriyeti buna DEM tabanı da dahil, silahın bir yol ve yöntem olmadığını, doğru bir yol ve yöntem olmadığını bugün yüksek sesle dile getiriyorlar ve bizim kanaatimize göre de çözümün önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Bu nedenle, silahın gölgesinin siyasetinin üzerinden kalkması lazım. Bu meselenin siyaset zemininde tartışılması lazım.

Ama öte taraftan da hükümete de şunu söylüyoruz; PKK silah bıraksa da bırakmasa da Kürt meselesinin çözümü konusunda sizin adım atmanız gerekir. Atılması gereken adımlar neyse bunları atmanız gerekir. Nedir talepler? Bu taleplerin tamamı dosyalar halinde her yerde var. Öyleyse hükümet şunu yapmalı, ne istiyor benim vatandaşlarım? Şunları, şunları, şunları istiyor. Oturup onları değerlendirir. Belki bütün taleplerin karşılanmasının doğru olmadığı düşüncesinde olabilir. O zaman biz hükümete daha önce şu çağrıyı yaptık. Dedik çıkın, bir liste yayınlayın ve deyin ki bizim vatandaşlarımızın şu şu talepleri var. Şunlar şunlar evet haklıdır, derhal yerine getirilmesi gerekir. Şunlar şunlar haklıdır ama bu bir süreç işidir, bunları yerine getirebilmek için zamana ihtiyaç vardır. İrade ortaya koyarsınız. Bunun hazırlıklarına başlarsınız. Şunlar şunlar da talep ediliyor ama bunlar karşılanabilecek talepler değildir. Şu şu nedenlerle biz bunları karşılayamayız. Şu veya bu nedenle bunlar yerinde olmayan ya da doğru olmayan ya da zamansız olan talepler de diyebilirsiniz. O niyet beyanını bile siz ortaya koyarsanız ciddi bir rahatlama sağlanır diye hükümete bundan bağımsız olarak açıklamalarda bulduk. Az önce de dediğim bu süreç olsa da, olmasa da, PKK silah bıraksa da, bırakmasa da Kürt meselesi ile ilgili atılması gereken adımlar var. İttifak görüşmeleri döneminde de biz aynen bu söylediklerimizi söyledik. Sayın Cumhurbaşkanı’nın o zaman bir sözü vardı biliyorsunuz, ‘’Kürt meselesi yoktur, biz o meseleyi hallettik’’ diye. Biz o dönemde de ‘’Hayır Kürt meselesi vardır, önümüzdedir ve hâlen halledilmeyi beklemektedir’’ diye beyanatlarımız var.

I M G 5798-1

‘’BU SÜREÇTE ŞANSIMIZ DAHA YÜKSEK’’

Sırrı Sakık: Millet İttifakı başlamadan biten bir ittifaktı! Sırrı Sakık: Millet İttifakı başlamadan biten bir ittifaktı!

SORU: Önceki süreçle kıyasla sizce bu yeni süreç bir nihayete erecek mi?

Eğer süreç gerçekten doğru usullerle yürürse ben öncekine göre şansımızın biraz daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Bunu düşündüren birkaç neden var. Birincisi önceki süreçte MHP sürece şiddetle karşı çıkıyordu, bu sefer işaret fişeğini MHP'nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli ateşledi. Önceki süreçte CHP yine sürece bir direnç ortaya koyuyordu ki müesses nizamın temsilcisi olarak kendilerini görüyorlar, bu dönemde Cumhurbaşkanı seçiminde Kürt seçmenin desteğini arkasına almazsa bir başarı elde edemeyeceğini çok iyi bildiği için içine sinmese de, en azından takoz olmayacağına dair işaretler veriyor. Bu iç siyasi dengelerden dolayı diyoruz ki bu sefer süreç biraz daha şanslı olabilir.

“PKK SİLAHLA YOL ALINAMAYACAĞINI GÖRDÜ”

Öte taraftan uluslararası gelişmeler ve gelinen aşama itibariyle, kanaatimce PKK de artık silahla daha fazla yol alamayacağını gördü. Bu da bir şans. Dolayısıyla silahın bırakılması yönünde daha güçlü bir şey var. Yine Suriye'deki durum, Amerika'daki yönetim değişikliği, uluslararası konjonktürü de biraz daha elverişli hâle getirdi. Bundan dolayı da çözüme daha yakın olduğumuzu düşünmek için yeterince sebep var. Buna rağmen garanti mi? Hayır garanti değil. Ama biz şu çağrıda bulunuyoruz; diyoruz ki silahların susması, şiddetin bitmesi, kan akmasının durması önemlidir. Bu yönde ortaya konan çabalar da değerlidir ve bu çabalar desteklenmelidir. Biz HÜDA PAR olarak bu çabaları destekleyeceğiz. Biz diyoruz ki mutlaka silahlar susmalı, kan akması durmalıdır. Sorun vardır ama bu sorun silahla çözülecek bir sorun değildir. Bu sorun siyasetle, konuşarak, medeni insanlar gibi, kavga etmeden, birbirimize bağırıp çağırmadan, konuşarak, zaman içerisinde, süreç içerisinde çözebileceğimiz sorunlardır. Halledilemeyecek hiçbir meselemiz yoktur. Evet, kardeşlik var. Bin yıllık bir beraberlik var. Birlikte ortak bir yaşam var ortak vatanda ve o ortak vatanda eşit vatandaşlar olarak yaşamanın zeminini yasal, anayasal altyapısını oluşturursak, ben inanıyorum ki Türkiye'de yaşayan Kürtlerin yüzde 90 civarı birlikte yaşamaktan yanadır fakat bu birlikte yaşam dediğim gibi adalet temelinde olmalıdır.

I M G 0979-1

SORU: Abdullah Öcalan'ın Şubat ayı bitmeden açıklaması yapması bekleniyor ancak söz konusu çağrı henüz gelmedi. Öcalan’ın silah bırakma çağrısını Newroz’da yapılacağı konuşuluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Tahminen beklenen çağrı ne zaman gelir?

Bilemiyorum yani kulislerde bilgi çok ama yani o açıklamanın hazır olduğunu, hatta videoların çekildiğini söyleyenler de var. Hem de birkaç video.

SORU: Öcalan görüntülü çağrı mı yapacak diyorsunuz?

Böyle kulis bilgileri var ancak benim net bir bilgim yok. Fakat görüntülü olma ihtimali çok yüksek çünkü eğer yazılı olursa o zaman acaba bu yazıyı kim yazdı, bu yazı onun el yazısı mı ya da birileri ona zorla mı yazdırdı gibi spekülasyonların önüne geçmek için bunu görüntülü olma ihtimali kuvvetli. Tabii ben bunu akıl yürüterek söylüyorum, elimizde bir bilgi yok. Bu tamamen benim tahminim.

“SİLAHLARIN SUSMASI KÜRTLERİN MENFAATİNE OLUR”

Şubat ayı içerisinde bu açıklamanın gelmesi yüksek bir ihtimal olarak dillendirildi hatta tarih bile verildi 15 Şubat diye fakat 15 Şubat'a yetişmedi. Bu 15 Şubat'a yetişmemesinin sebepleri olabilir. Belki oradaki bazı cümlelerle ilgili, malum o yapılacak olan açıklama, bir pazarlık sonucu yapılacak. Her ne kadar pazarlık falan yok dense de en azından o metinin nasıl olacağı konusunda bir pazarlık vardır mutlaka. Mesela hükümet diyor ki orada kripto bir kelime, cümle, üstü örtülü bir şey olmasın. Yani açık olsun. Ne diyecekseniz açık söyleyin, şeffaf olsun. Onunla ilgili bazı kelimelere takılmış olabilir. Ya da başka bir sebep olabilir ama sonuçta böyle bir çağrının geleceğine dair güçlü bir inanç var.

Gelir mi? Büyük bir ihtimalle gelir. Kesin mi? Hiçbir şey kesin değil. Peki, o çağrı geldikten sonra buna uyulur mu? İlk başta Kandil’den gelen işaretler buna uyulmayacağı yönündeydi ancak daha sonra yapılan açıklamalarda ‘PKK değişecek, Kürtler değişecek, Ortadoğu değişecek, Türkiye değişecek’ gibi söylemlerle değişime hazırız mesajı verildi. İnşallah hayırlı bir sonuç olur. Ben şuna inanıyorum. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, silahların susması ben inanıyorum ki hem içerideki hem dışarıdaki bütün Kürtlerin menfaatine olur. Çünkü silah yüzünden herhangi bir Kürdün siyaseten söylediği bir söz de çok hızlı ve kolay bir şekilde kriminalize edilebiliyor. İşte bizim bu söylediğimiz şeyleri neredeyse darbeye gerekçe yapacaklar. Yani bir askeri darbeye çağrı yapacak kadar gürültü kopardı. Hâlbuki bunda bir şey yok. Mesela bugün birisi şöyle bir şey yazmış; “Ankara'nın saadeti Diyarbakır'ın huzuruna bağlıdır” yani diyor ki bu sopa göstermektir, tehdittir. Yani birisi oturmuş, ciddi ciddi bu yazıyı döşemiş. Baktım tebessüm ettim. Zavallı dedim içimden…