RÖPORTAJ

TMD Başkanı Şimşek: Devlet demokrasi cimrisi, aydınlar devlet korkağıdır'

Toplumsal Mutabakat Derneği (TMD) Genel Başkanı Mahmut Şimşek, ‘’Devlet kendisini demokratik haklar cimrisi, aydınını da devletten korkan kapı kulu yapmış. Kemalist Ortodoksluğunu bir türlü atamayan ve demokratlaşamayan asıl demokrasi korkağı CHP de bu işin organizatörüdür. Bu CHP ile demokrasi ne kadar yürür ve büyür?’’ dedi.

Volkan ESER / Özel Röportaj

AK Parti'nin kuruluşundan bu yana siyaset yapan Mahmut Şimşek, ''Bu iktidar Müslümanına da, mazlum Kürdüne de, zenginine de, fakirine de dört mevsimi bir şekilde yaşattı. Şimdi iktidar hem bize hem kendisine zor ve zorunlu beşinci mevsimi yaşatıyor'' dedi. 

Toplumsal Mutabakat Derneği Genel Başkanı Mahmut Şimşek, yerel seçimler, anayasa çalışmaları, Kürt meselesi gibi gündemdeki konulara ilişkin Yeni Journal Genel Yayın Yönetmeni Volkan Eser'in sorularını yanıtladı.

''ŞİP SEVDİ, ŞİP UNUTAN BİR HALKIZ''

Vatandaşın sandığa küsmesi mi muhalefeti yerel yönetimlerde iktidar yapı?

Her insanın ve siyasetin birer Poli ve Tika’sı olduğu gibi her zirvenin de çıkılan ve inilen iki yüzü var. İnsanın bu yönü bana yüz on kusur yıl önce Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın yazdığı Şipsevdi romanını sık sık hatırlatıyor. Ben de bu ismin yanına hep Şipunut’tu tanımını yakıştırıyorum. Evet, insan ne kadar Şipsevdi’yse, bir o kadar da Şipunutan’dır. Her birimiz, hepimiz günümüzün kibar ve modern görünümlü birer Şipsevdisi- Şipunutulanı değil miyiz? Tarih boyunca İnsanoğlu gerek yaptığına karşılık ve gerekse ona yapılandan bir karşılık beklemiş...Aynı insan belli bir yaşa geldikten sonra beraber yaşadığı ebeveynlerinden beklentileri, kısaca istedikleri az gelmeye başlar. Bu kez ebeveyn evlat ilişkisi ve beklentileri değişir, yeni boyut kazanır…Vatandaş, bu defa devlet sandığı iktidardan beklentilerini istemeye başlar. Çoğumuz iktidarı devletin pratikteki eli ayağı, gözü, gönlü, vicdanı, hatta kendisi biliriz. Bu nedenle iktidarı durmaz, uyumaz, yorulmaz, yanlış yapmaz, her istenileni verebilir, yapabilir, sınır tanımaz biyonik sanırız. Bu beklentiler oluşmayınca yüz evirir, başka bir güç, yeni iktidarlar ararız. Olan bu…

Üstadım,  insanoğlunun bir bakıma arayış serüvenini özetlediniz. Sizce son seçimlerle yerel, genel iktidar çelişkisi ne getirir ne götürür?

Demokrasiler, başkanlık sistemi zaten muhalefet–iktidar arasında dönemsel bir tahterevallidir. Her iktidarın ömründe biz vatandaşlar gibi iyi kötü gelen anlar, mevsimler, belalar, musibetler vardır. Hatta adı konulmayan gri beşinci mevsim de buna dahildir.

İktidar bizi hangi mevsimde yaşatıyor, sizce iktidarın kendisini düzeltme şansı var mı?

Önce şunu söylemeliyiz; bu iktidar Müslümanına da, mazlum Kürd'üne de, zenginine de, fakirine de dört mevsimi bir şekilde yaşattı. Şimdi iktidar hem bize hem kendisine zor ve zorunlu beşinci mevsimi yaşatıyor. Belediyelerde çoğunluk elde eden muhalefet partilerinin bize hizmette demokrasinin kaçıncı mevsimi yaşatacaklarını bilmiyoruz. Fakat ülkemizin seçmen profilinin pragmatik ve duygusal olduğunu biliyoruz. Bu seçimde Şipsevdi sandığınız seçmen bir daha ki seçimde Şipunutandır. İktidarın önünde dört yıl gibi bir zaman dilimi var. Vatandaş kazananın peşini bırakmaz. Hep en iyiyi ister. İktidarı seçim gününe kadar hizmetiyle tartar.

İktidarın gardı neden düştü? Zamanının ruhunu mu kaçırdı…

On altı seçim kazanmış bir iktidar ve lider düşünün. Yirmi iki yılda neyin, kimin gardı buna dayanır? Gelin partizanca değil, artizanca konuşmalım. Bu ülkenin başına son yedi sekiz yılda gelenleri bir kez hatırlayalım. Pandemiden, deprem afetinden, ABD ve İngiltere ile karşılaşılan ekonomi politikalardan dolayı yaşanılan dar boğaz…EYT’lilerden sonra, emekli vatandaşların haklı sesleri kadar işsizlik ve terör labirenti…Partiler arasında toplumu ayrıştıranı ölçüsüz dil…Ekonomik maliyetler artınca iktidar vatandaş ilişkilerinin balans ayarları da pazarda, mutfakta bozulmaya başladı. Tüm bunlar birer doğru. Şimdi söyler misiniz ve bakmak ister misiniz? Aklımızın adaletini unutmadan söyleyelim...Sahadaki partilerimize bir bir bakalım mı? Kim gelseydi? Daha iyi neyi yapardı?

Neden doğrulara yer veremiyoruz, çözümün reçetesi neden yok?

Eğer yanılmıyorsam, sosyal olayların tek renk reçetesi olmaz. Ama takibi ve tedavisi var. Fakat size net bir düşüncemi söyleyeyim. Bu ülkenin sorunları ekonomik değil, kültüreldir. Kardeşin kardeşi kabullenmemesidir. Yerli Müslüman’a yabancı gavur kadar kıymet verilmemesidir. Adalete yakın, gerçek bir sosyal hukuk devleti olamamaktır. Başkanlık sisteminin yasalarını, Anayasasını çıkartmamaktır. Ülkeyi normalleştirmemektir. Daha birçok nedenlerden dolayı toplumsal mutabakatı sağlayamamaktır. Bütün bu konular, para gerektirmeden yapılabilecek şeylerdir. Liderlerin ve siyasetçilerin işidir. Siyasi partiler tarihimize bakın. İdeolojik olmayan parti ister iktidarda, ister muhalefette olsun. Partilerinin başındaki lider kaç yıl kalırlarsa kalsın, kısır avrat gibi siyasi veliahtsız olarak gelip gidiyorlar. 

Size katılmamak elde değil. Peki, iktidarın gerileme devri ne zaman başladı? 

İktidar gerilemedi ama stagflasyonist bir siyasi süreç yaşıyor. Yanılmıyorsam, bu süreç bölgede 2009’da başladı. İktidar ülke genelinde uzun yıllar kendine iktidar ve kendine muhalefet oldu. 2009-2010, özellikle bölgede kitleselleşme politikasından vazgeçip, yerel mahallî güçlere sarıldı. Farkında olmadan diyemeyeceğim ama bölgede siyasi ve ekonomik demokrasi yolunu belli mahalli ailelere gitme yolu sandı ve öyle yaptı. Partinin kapısını adeta halka kapattı, tüzel ailelere açtı.  İşte o zamandan beri dipten gelen ekonomik, politik ilişkilerin güç dalgaları iktidarı bölgede sarsmaya başladı. Bölgede yetersiz kimi bürokratlarla bu ailelerin çıkar ilişkileri boy verdi.

Bu muhalefeti birleştirdi mi?

Denilebilir ki, her seçim sonrası siyasi narkoza giren muhalefet güçleri bu kez iktidara karşı atağa geçti. Muhalifler, gerçek yakınlaşmalarının ilk işaret fişeğini sanırım 2019 İstanbul seçimlerinde attılar. Bu atağın asıl Buz dağı ise, 2023 genel seçimlerinde görüldü. Sosyal demokrat bile olamayan Kemalist CHP’nin DEM’ ile 2024 yerel seçimlerinde sessiz ittifakla birbirlerini kabullendiler.

Doğru yapmadılar mı sizce?

Herkesin doğrusu aynı zamanda kendi yanlışıdır. Dün de diyordum bugün de diyorum. Bir kısım Kürtler adına Meclis'e giren siyasetin parlementerist modelin kuyruğunu terk etmemesi halkına ihanet değilse, vefasızlıktır. Yeni demokrasiyi, yeni başkanlık sistemini ret etmek Kürtleri Türkiye’de Kemalist parlamenterizme yüz yıl daha mahkum etmektir. Kürtler, başkanlık sisteminin yasallaşması gereken alt yapısında sabır küpü olmalı, diye düşünüyorum.

Muhalefetin küçük, büyük parçaları bir araya gelirken iktidarın hatası ne oldu sizce?

2024 belediye seçimlerine CHP DEM utangaç ittifaklarının yanı sıra muhafazakar marjinal partiler bağımsız girme ve kendi öz güçlerini çek etmek kararını aldılar…İşte iktidar o zaman irkilerek uyanır gibi oldu. Ne var ki, iktidar kurmaylarının ve kadrolarının bilinçaltına perçinledikleri egolarıyla, ”Erdoğan gibi bir liderimiz var yeter, bize bir şey olmaz!” çocuksu bir sendromla kendilerini adeta kutsal koruma altında görmeye devam ettiler. Üst düzey kurmayların da en büyük ve af edilmez gafları, partiler arası görüşmelerde dostlarına karşı kullandıkları hitabet diliydi. Bu dil, sahada ve zihinlerde olumsuz karşılandı. İktidarın genel ve yerel kadroları, durdukları yerleri hala tapulu malları sanacak kadar gafildiler. Halk size sandıktan aldığınız oya göre oturma müsaadesi verir, diyecek birileri bu ikazı yapmadı her halde…

Herkes çalışıyor göründü…

Biraz da öyle…Zira bu son seçimde de yine liderden ve Özhaseki bey benzeri istisna birkaç unsurun gayretleri hariç, internette ben, sen bizim oğlan mantığıyla kendi etraflarında dönmeyi çalışma saydılar. Genel merkez ve taşra kadrolarının seçtiği adayların vitrini de istisnalar dışında hoş kokulu değildi, hatta bom boştu...

Aday tespiti bu seçim sonuçlarında rol oynadı mı?

Bizim buralarda partide  ilk adımda aday sıralamaların liyakati yerine, temsiliyette yeterlilikler yerine pürtelaş kirli ilişkiler,  dünyalıkları ile konuşulanların isimleri ortalığı kaplamıştı.İkinci adımda da bu isimler değişmeyip aday yapılınca adeta rakibe ihtiyaç kalmadı. Muhalefet yerine, partili partiye rakip oluvermişti. Başka partilere giden küskünler kadar, 'Küskünler Dağında' toplanıp sandığa gitmeyenler kartopu gibi büyüdü. DEM’in batı illerinde demsiz politikası, bölgede mağduriyet politikası, HÜDA-PAR ve YRP öz güçlerini ispatlama kararları demokratik bir bakıştı. Cumhur ittifakı, 2023 genel seçim hatalarının cezasını 2024 seçimlerinde KDV’siyle ödediğini sanıyorum.

Sebepleri tarif ettiniz, peki ya çaresi, iktidar ne yapar, kendini nasıl yeniler?

Söyleyeceğim her şeyi benden iyi bilen o kadar çok partili yönetici var ki, onlar susuyorsa ya bir bildikleri var ya hak ettikleri yerde değiller.

Yine de sizden duymak istiyoruz...

Öncelikle Türkiye’yi bekleyen ama büyük oranda Türkiye’nin öz gücüyle çözülebilir ekonomik ve iç politikada çözüm bekleyen sorunları var. Mehmet Şimşek’in gelişiyle ekonomi ele alındı. Bir de demokratikleşerek normalleşmedir. En önemlisi ise, önce gönül kazanma yasalarını ele almasıdır. Parti içi reorganizasyonda değişimi beklenen il teşkilatlarının kalitesi kitleler nezdinde önemli. Branşlarında uzman siyasi doktorlar görevlerini iyi yaparlarsa, hasta kurtarılır. Ülke ve iktidar normalleşmeli ama muhalefet partilerinin anormalliklerine pirim değil, dikkat edilmelidir. Siyaseti ibadet seviyesinde hizmet olarak görenler çoğalmalıdır. Teşkilatların değişimi kuyumcu titizliğiyle tamamlanmalı… Oldum olası, kapalı kapılar ardına saklanan, ölü canlar gibi duran, halktan kopuk MKYK’lar yerine artık parti siyasetine ve kitle diyaloguna kalite katacak, partiyi geliştirecek teknokratlar kadar sözü ve cesareti olan, halkın sesine ses verecek demokratlara da yer açılmalı…

AK Parti’ye ne olur? 

AK Parti’ye bir şey olacağı yok. Kuruluşundan bu yana Milletvekili ve Belediye seçimlerinin çoğunu kazanarak hep birinci gelmiş, namaglup bir partidir. Bu belediye seçimlerde ikinci parti oldu diye, belediyecilikte namaglup unvanını kaybetti diye iktidardan düşmedi ya…Milletvekili seçimlerinde ise, hâlâ namagluptur. Şunu sorabilirdiniz.  AK Parti bu seçim sonucundan ne anlamalı? Kendine nasıl bir çeki düzen vermeli? Yeniden nasıl kitle partisi olmalı? Bir kolunda İslami hassasiyetliler, diğer kolunda Brüksel ABD’sini takarak sendelemeden nasıl yürüyebilir, sorularına yanıt bulmalıdır Bence fabrika ayarlarının değil, yeni fabrika ayarlarının püf noktaları bunlar. Bireysel çıkarı için değil, parti içi demokrasi ve ülke gerçeği için MKYK’da batıda ve doğuda olumlu, olgun konuşan Kürtleri bulması gerekir. 

Hocam, demokrasi mimarı titizliğiyle iktidara ve muhalefete haklarını ve sorumluluklarını öneriyorsunuz. Evet, tüm bunları nasıl yapmalı?

Çinliler, Öğrenci hazırsa herkes öğretmedir, der. Kendini masaya yatırmalı, nasıl yenilenmeliyim, demesi gerekir ve dedi zaten. Tekrarlıyorum, halkın inancıyla Batı demokrasisini karşı karşıya getirmekten kaçınmalı. Birine sarılıp diğerine saldırmamalı. Gerek Brüksel ABD’si ile gerekse ABD ile olup bitenleri kendisiyle beraber test etmeli. Yakın dostlarım ”İktidar derdi olan her parti, seçimden sonra mutlaka siyasi gusül abdestini tazelemelidir. Eksiğini, gediğini görmeli, ona göre de kendine yeni strateji ve taktikler edinerek, yenilemelidir. “ dediğimi bilirler. Üstelik AK Parti İktidardadır, hizmetlerini anlaşılır ve anlatılır kılacak devekuşu politikasının ötesine taşıyacak yeni kadrolarını zamanında bulabilir, bulacak diye de düşünüyorum…

Nasıl bir kadro olmalı?

Yeni kadrolar inanç boyutlu, demokrat duruşlarını bozmayacak, sözünü yutmayacak, yüreği zengin, delikanlı kadrolar olacak...İl başkanları sevinçte, tasada birlik için inançlı, dürüst, cesur ve lider vasıflı olmalı...İktidarının ve genel başkanının temsilcisidir, sözcüsüdür. Aidiyetiyle şehrinin sembolü olduğunu hak etmeli…

Üstadım böyle tornadan çıkmış bir kadro ve il başkanlarını nereden bulacaklar?

Siyasetimizin ucun ucun ve yeniden icazete, ekonomimizin u dönüşüne geçtiğine bakarsanız, kuşkunuzda haklısınız. Ben iktidar partisinin il temsilcisinden söz ediyorum. Fakat yine de haklısınız.  Bu ülkede her şey yarım yapılır, yaptırılır ve yarım bıraktırılır. Sözü olana da, sen işine bak ve sus! Yani çıkarına bak kardeşim, dedirtilir. Siyaset verimsiz, korkusuz ve ahlaksız liberal ilişkilerle muhafazakarımız bile kirlendi. Affedersiniz “Adamın varsa, adam olmana gerek yok” sözüm de zaten böyle doğdu. Başkanlık Sistemi’nin yasasız kalmasına ve parlamentarizme dönüş sendromu dayatan partilere ve liderlerine bakarsanız, haklısınız.

AK Parti'nin bu başarısızlığına ne ve neler sebep oldu?

Kim ne derse desin, AK Parti kadrolarının doğduğu fakat siyasetten kuşatılarak ilk yenilgisini aldığı yer de İstanbul’dur.  AK Parti 2019 İstanbul seçiminin sendromundan çıkamadı. Yetmedi, bu seçimde de İstanbul’u ve Türkiye’yi sandığa taşıyamadı. Üstelik ülke düzeyinde D’hont sistemi bu kez il genel meclisi ve belediye meclislerinde bölgede DEM’e, metropollerde DEM desteği ile CHP’ye yaradı. 2023 seçimlerine dek bildiğimiz muhafazakar, milliyetçi sağ YRP ve HÜDA-PAR gibi partilerle sessiz ittifak iktidarın da işine geliyordu.

Şair Nedim var; ”Bu şehri-Stanbul ki bi misl ü bahadır. Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır” dercesine kısmen haklı İstanbul aşkıyla kalması ve genel seçim stratejisinde İstanbul’dan başka şehri dikkate almaması bir zaaftı… Denilebilir ki 52 şehirde miting yapıldı ama o şehirlerde de hep İstanbul vardı. Terörün legal tarlası olarak izlenen DEM her seçimde olduğu gibi yine hak ettiğinden fazla gündeme taşındı. Bölgede, ulusal ve uluslar arası çapta anti propagandasının yapılması Kürt kamuoyunda lehine propagandaya dönüştü. Böylece metropollerde DEM’in CHP’ye yanaşmasına adeta çanak tutuldu. Kürd’ün genetik inadını alevlendiren bu politika ile korka korka kan arayan CHP’ye özellikle İstanbul’da mazlum Kürt oyları altın tepside içinde sunuldu. Oysa AK Parti'nin asıl siyasi rakibi CHP idi.

İktidarı ne pasif kıldı?

Eğer yanılmıyorsam iktidarın genelde kadrolarında, baktıklarını göremeyecek kadar kronik mental yorgunu olduğu söylemleri bilinmeyen değil, söylenendi. Son seçim de zaten bunu belgeledi. Ben sorayım, egolik olma hallerine ne dersiniz?

O ne demek üstadım?

Ego, ego, egolar, egolik, nefsine yenilmektir. İletişim stratejisini sıfırlamış, dokunulmaz yöneticilerin kişisel egoları kurumsal egolara dönüşmüşse… Bu tip yöneticiye kim, nasıl engel olacak? Parti içinde emek ve yürek aşağılanır olmuşsa... On yıllardır üretilen makro- mikro hizmetleri, yapılan yatırımları pratikte ilinde, ilçesinde televizyonda medyada alanlarda, sokaklarda halka sunmak yerine, internet siyasetçiliği ile oy istemekle yetinmek nasıl bir şey kardeşim.   

Siz öyle söylüyorsunuz demiyorum. Varsayıyorum ki, genel merkez tüm bunları kamufle etti…İl ilçe başkanları ve yönetimleri çalışmadı diyelim. Peki, genel başkanın Külliyedeki kurmayları gidişatı nasıl göremedi? İlişkilerde bu kadar iletişimsizlik nasıl var, olabilir mi?

İnsanın inanası gelmiyor doğal olarak fakat 7-8 yıldır kronikleşmiş bir iletişimsizlikten söz edilmiyor değil...Oysa gençlik kollarından, il başkanlığından, belediye başkanlığından, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına gelen, yeri gelmiş dünyaya meydan okuyan bir liderle genel merkezdeki kimi siyasi miyop kadrolarlar arasındaki bu iletişimsizliği beceren, rakip güç haline gelen kim ve kimler, kendilerini nasıl koruyabiliyorlar? İnanılmaz bir şey…  İkinci iletişimsizlik basamağı, genel merkez ile taşra teşkilat tabanları arasında devam ediyor. Üçüncü basamak ise, il teşkilatlarının sahada, sokakta halk ile mesafeli duruşu, burnunda kıl, pabucunda toz istememesi, üstüne üstlük Bektaşi misali bayramdan bayrama, yani seçimden seçime görüntü vermeler. Kaç il başkanı şehrinin geleceğiyle ilgili kaç defa televizyonlarda halkıyla yüz yüze gördünüz. Yaşadığı şehirde halkına genel başkanı adına yüz yüze veya medyada hitap edemeyen il başkanı o partide eklektik başkandır. Dördüncü basamak, bölgede Kayyum yöneticilerinin 657’li keyfiyetiydi.  Partinin sivil siyasetine ait çok şeyi olumsuzladı. Parti yönetimleri, milletvekilleri ile kayyumlar arasında sıkıntılar hiç bitmedi. İletişim ilişkilerinin hizmet yerine zaman zaman halkı rahatsız eden çıkar çelişkilerine dönüştü. Bu söylentiler kartopu gibi büyüdü. İktidar, bu yaşadıklarını bundan böyle de yaşar mı? Eski yöneticilerinin kurumsallaşan egolarının açtığı sosyal, siyasal ve ekonomik yaraları hangi yeni yüzler, hangi reformlarla pansuman veya opere edebilir? Yıllardır dile getirdiğim Külliyede bir Kürt Seksiyonu kurulmalıdır. Yanılmıyorsam, çıkış yolunun en ciddi soru ve cevabı bu sözlerimdedir. 

Seçim çalışmalarında İktidarı ve muhalefeti nasıl bir heveste gördünüz?

İktidar, özellikle İstanbul’u geri almak için yoğun bir çaba içine girdi. Muhalefet ise, iktidarı vuracak kadar donanımlı görünmüyordu. Esasında CHP’nin, kapalı kapılar arkasında değişmeyen tek doğal hedefi Erdoğan idi. Taa ki DEM’i elde edip İstanbul, Ankara, Mersin, Adana’yı koruyabilir, Manisa, Balıkesir vs‘yi almak istediği anlaşılana kadar. AK Parti iktidarı ise, kendisini vuracak halkın bumerang oklarını pek dikkate almadı. Oysa problemin okları çuvala sığmıyordu. Pahalılık, işsizlik, emekliler, küskünler, bir kısım Kürtler ve desteğini bu seçimde çeken, aynı tabana hitap eden iki siyasi parti, HÜDA-PAR ve YRP…

Bunlar artık iktidarın yanında değil, karşısında idi. Genelde bu rakiplerin bir kısmı iyileştirilebilir, bir kısmı ikna edilebilirdi. Gösterilen adaylara gelince, dünden bugüne ve yarına dair çok şey söylendi.  Kürt gövdesi DEM yine gerek bölgede gerek metropollerde kırgın ve küskünlerini mezarlarla, mahkumlarla, firarilerle, dağdakilerle, mağduriyet siyasetiyle seçim alanlarında, evlerinde duygusallığa ve namusa boğdu. Gerçi DEM’inde belediye başkanlığı sayıları 114 ten 65’e, oyları ise, sanırım yüzde 40 civarı azaldı. Metropollerde namus belası şikeli aday çıkarsa da Kürt seçmenini İstanbul’da ve adını saydığım şehirlerde beklendiği gibi ve bir daha resmi ideoloji mirasçısı CHP’ye yönlendirdi.

Bir isim soracağım, Profesör Ahmet Özer bir süre Diyarbakır’da da yaşadı. Ahmet beyi tanıyor musunuz? Esentepe’de kim kazançlı, CHP mi, DEM mi?

Ahmet bey arkadaşımdır. İyi bilir, iyi tanırım. 1995 genel seçimlerinde Diyarbakır’da YDH’da, Yeni Demokrasi Hareketi listesinde beraber seçimlere girdik. O seçimde ben ikinci, o üçüncü sırada milletvekili adayı idi. Sonra sanırım Van’da bir süre kaldı. Mersin’de hem siyaset hem akademisyenlik yaptı. Zaman zaman bugünkü DEM’in ardılları ile CHP arsında seyahat ettiği duyardım. Bu seçimde gördük ki MED-CHP utangaç diyalogunun Truva Atı’ndan Sevgili Ahmet Özer çıktı. Kendisini tebrik ediyorum. Ahmet hoca beceriklidir, siyaset esnafıdır. İyi bir arabulucudur.  Bence Meclis'teki Kürtlerle Mustafa Kemal’in çocuklarını bir araya getirmede o bir fenomendir artık. 2028’de de Meclis'te olur.

Sizce ortaya çıkan bu tabloda ülkede siyaset tıkanır mı açılır mı?

31 Mart seçimleri demokrasimiz için yeni bir siyasi cemre olmasını dilemek ve görmek isterim. Ne var ki, bundan böyle iktidara karşı yalnız meclisteki muhalefet yok.  Azınlıkta ve asif belediye başkanları ve meclisleri de yok artık. Muhalefetin yeni gücü belediye başkanları, artı çoğunluklu belediye meclisleri, çalışanları, STK’ları, DKK’ları, meclis dışında iktidara karşı taze destek güç olarak sokaklarda görülme ihtimali muhtemeldir. Bu yeni tablo ülkede parlamenterizim ile başkanlık sistemini meclis dışında karşı karşıya getirebileceğini düşünmek bile istemiyorum. Ülkede toplumsal mutabakata, demokratik istikrara ihtiyacımız var. Gel gör ki, ekonomik istikrarsızlık siyasi istikrarsızlığa her zaman davetiye çıkarandır.   

Sizce 2028 genel seçimlerinde iktidarı devirecek çapta birleşik bir muhalefet mi doğar?

Namaglup genel lig şampiyonu bir takım, yerel lig mücadelesini bazı hataları nedeniyle  ikici bitirdi diye bir dahaki genel lig ve yerel lig sezonunda şampiyon olamaz dememi istemiyorsunuz sanırım. Ya da doğmamış sıpanın belini mi kırmamı istiyorsunuz? Bildiğiniz gibi CHP bir kısım Kürt oylarıyla metropollerde elindeki belediyeleri koruma başarısını gösterdi. Belediye meclislerinde de oylarını artırdı. Tamam. Şimdi sıkı durun! Kürtlerin demokratik siyasetle, demokratik cumhuriyette yaşamak istemeleri, hala amaçları ise, bunu istemekte hakları mı? Yanıtınız evet ise, Kürd’e ilaç gibi gelecek yegane sistem her türlü alt yapısı tamamlanmış yeni Anayasalı başkanlık sistemidir. Peki, DEM yerel reform yasalarını, mutabakata varılabilir yeni bir Anayasa talebini kamuoyu önünde CHP’den talep  edecek mi? Doğrusu, Kürt demokratik hakları için böyle bir taleple uzlaşmaya CHP’nin ne diyeceğini, ne düşüneceğini ben şimdiden merak ediyorum. Bildiğim CHP Kürdü, aidiyeti ve yurttaşlık haklarıyla sisteme doğal entegre edecek başkanlık sistemin adını dahi söylemekten çekindiğidir. DEM’in ve paydaşlarının CHP’ye böyle bir taleplerinin karşılığı ne olur? Taraflar, yine Türkiye halkını kuzu kuzu parlamenter sistemle mi oyalayacak? Oysa, iktidar alternatifi birleşik bir muhalefet ittifakı oluşsa bile, bu ittifak istese de istemese de başkanlık sisteminde yeni Türkiye’nin yeni sistemini, yeni bir toplumsal mutabakat anayasasıyla kucaklayacak planı, programı, projesi ve kapsayıcı koordinasyonu olmalıdır. Şimdiye kadar bunun zerresini muhalefetin toplamında göremedik.

Mahmut Başkanım sonuç…

Kara cahil ve karamsar tahminim şudur: Muhalefet toplamda yeni anayasa ve demokratik başkanlık sistemi yasalarına sahip çıkmak yerine, sivil itaatsizlikle sokakları ısıtmaya kalkarsa, Gezi de yanında bulamadığı Kürt gövdesini yanına alırsa, sonumuza hafazanallah…

Ya İktidar kendisini ne kadar düzeltir sizce?

İktidar, değişim ve dönüşümünü yeni kadrolarla derlenip toparlanmalı, toparlanmak zorundadır. Yaptığı kimi reformları onarması, yapacağı yeni reformlarla, yeni reorganizasyonlarla, eksiklerini gidermeli. Özetle, iktidarın yeni değişim stratejisi ile genelde ve taşra birimlerinde bir inşirah hareketi yapmak zorundadır. Deneyimi, cesareti ve konuşlanması ve olanakları rakiplerinden çok öndedir. Yaparsa…

Ne yapmalı?

Gelişmelere kızdığı için partili kadınların ve emeklilerin bu seçimde sandığa gitmek yerine, çıktıkları Küstüm Dağının mukavemeti ile oylardaki düşüşünü doğru değerlendirilmesidir. Sandığa gitmeyenlerin verdiği zayiata bakıldığında takkenin düşmeye yüz tuttuğudur. İktidarın üzerinde oturduğu seçmen zemini geçmişi olan olgun ve öz güç zeminidir. AK Parti orta yaş grubu ve üstüne hitap eder olmuştur. Fakat sandığa gitmeyen partilileri, emeklileri sert bir el freni protestosu gibi dikkate almalı. AK Parti yaşlılarıyla barışmak, kendi dışındaki demokrat ve muhafazakar Kürtlerle yeniden el sıkışmak zorundadır. Elit gençlik yerine, kitlesel işçi, köylü, öğrenci gençliği Bölgede Kürt Gençliğinin iktidar ilişkisi yok,  ya da yok denecek kadar azdır. Parti politikasında Kürt gençleri söylem ve eylemlerde kendini  bulmadıkça partiye ilgi duymayacağı ortada.

Yeni çıkan “Siyaset ve Demokrasi üzerine Aforizmalar” kitabınızda gençlikle alakalı müthiş bir sözünüz vardı…

“Gençliği olmayan siyaset, tohumu olmayan çiftçiye benzer.”

Harikasınız hocam. Her partinin genel merkezini süslemesi gereken eğitici bir söz. Ülkenin ekonomisi, politikası kimlerle, nasıl düzelir? Muhalefet ne yapmalı?

Önce muhalefetten başayalım…Bir iktidarı tartaklayan da düzelmesini sağlayan da iktidarı hedefleyen ana muhalefetidir. CHP önce cesur ama akıllı bir sosyal demokrat parti haline gelir mi? Yeni demokrasi yolunda toplumsal bir mutabakat için her kesimle güç birliğine hazır olduğunu duyurur ve önce kendisi demokrasi için iş birliği kapılarını çalar mı? Demokratik yöntemlerle demokrasi sokağını bulvarlara taşıma rolünü üstlenir mi? Uzlaşılabilir, başkanlık sisteminin alt yapı yasaları kadar, Kürt Demokratik Haklarını ciddiye alır mı?  AK Parti, DEM, MHP ile kayıtsız şartsız bir toplumsal mutabakat anayasası için kol kola girer mi? Bu sorularıma  CHP çağdaş sosyal demokrat bir parti olmaya karar vermiş ise, zaten kollarını sıvar.

Türkiye’de böyle bir demokrasi şölenini görmek kısmet olur mu?

Bu sorularıma iyimser bakabilmek için partilerin kültür seviyesine bakmak gerekir. Tırnak içinde isimlerinin önüne “yeni” zihniyetlerinin üstüne de “yenilemiş” ibaresi konulmalıdır. Tüm bu özelliklerle yeni Türkiye’de yeni demokraside ve Kürdüyle selamlaşma, kucaklaşma sorumluluğu, çabası ve sabrı beraberinde gelir. Hepimiz buna hazırlıklı olursak, o zaman başarırız.  

CHP bu toparlanmayı yapabilir mi?

Yalnız CHP değil, tüm partilerimizin bu demokratik olgunluğa katılacak, katlanacak ve sorumluluk alacaklar. Yüreklerini ve beyinlerini birleştirecekler.  Her parti ortak bir mutabakatla demokrasi yolunu görev sayacak…

Sizce kaç parti bunu becerebilir?

Bu değişime eğilimli ve niyetli olması gereken DEM olmalı, CHP de demokratik namusa boğulur mu? Boğulmalı...Cumhur İttifak’ı ile de yenilikler  adına nur topu gibi kardeşleşen bir iklim oluşmalı.

Muhalefet ve iktidar eskimiş politikalar yerine yeni politikalara mı yönelmeli?     

Aynen, siz de bilirsiniz ki söylemek kolay, yapmak zordur. Bütün mesele bu…Her konuda görüşlerini güncellemeyene aydın denmez. Güncelleşemeyen partinin de iktidar olma şansı da hayali de yok hükmündedir.  Bu görüşümde netim. Yeni demokrasiye, yeni anayasa ya ihtiyacımız var mı? Var! O zaman yeni Türkiye için geçmişi ortak unutmak lazım.

Başkanlık sisteminin geleceği nedir?

Bakınız, Cumhur İttifakı'nda kalır ya da kalmaz! Kısa vadede ister siyasi, ister demokratik, ister kültürel olsun, hiçbir değişim MHP’siz olmaz. Ulus devlet ideolojisinin muhtelif kanatlarının demokratik toparlanmaya ve gelişmeye takoz koymaması için MHP’ye net ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu işler siyasi tavla oynayanların siyasi satranç masasında oturtulmasıyla çözüleceği yok. Sayın Erdoğan’ın demokrasi için on yıl önce söyledikleri CHP ve DEM tarafından demokratik adımlarla desteklenseydi, bugün başkanlık sistemi yasalarının demokratik altyapısı muhtemelen tamamlanmış olurdu. Bu yeni sürecin keşmekeşliği 2028e dek uzayacağa benziyor. 

Kürtlerin geleceği ne olacak?

Dünyanın en politikleşmiş halkların başında Kürtler geliyor. Silahlı unsurlar ile legal yaşamadaki bağlaşıkları kabuklarını kırması, ezberlerini bozması gerekir. Meclis'te veya Meclis dışındaki sekter sol çocukluk hastalığını bırakması gerekenler Kürtler değil, Kürt siyasetinin başındakilerdir. Taban ne dağı, ne demokrasiyi eksik istiyor. Kısaca ülkede yeni demokrasi için yeni bir anayasa için yeni bir toplumsal mutabakat sağlansın istiyor, diye düşünüyorum.

Bu talep Kürtlere ne zaman sağlanır?

Kürtlerin her türlü demokratik hakları başkanlık sisteminin alt yapısının donatılmasıyla beraber yaşam bulacağını sanıyorum.  

Sistem referandumla değişti. Fakat parlamenterist zihniyet neden değişmedi? 

Teşekkür ederim. Ezber bozmak, alışkanlıkları terk etmek zordur. Kuruluşunda yasalarını Batı etiketli, eklektik haklar silsilesi ile donatmış bir parlamenter sistem kurmuşuz. Üç yıl sonra da; 1924 Anayasasıyla mücadele arkadaşına dönüp; ben, sen yokuz. Ben varım denilmiş. Bu sistem yüz yılda her konuda devletin ulusal karakterini aşmayan ulusalcı bir vatandaş ve ulus devlet yanlısı aydın tipi yaratmış. Demem şu ki, Devlet kendisini demokratik haklar cimrisi, aydınını da devletten korkan kapı kulu yapıvermiş. Kemalist Ortodoksluğunu bir türlü  atamayan ve demokratlaşamayan asıl demokrasi korkağı CHP bu işin organizatörüdür. Bu CHP ile demokrasi ne kadar yürür ve büyür?   Türkler, Kürtler vb. halklar bu parlamentonun çok ilerisindedir. Referandumla başkanlık sistemine evet diyen vatandaşlarımız Millet Meclisi'ne gönderdikleri vekilleri bu sistem için gerekli olan yerel ve genel yasaları çıkarmıyor. İki dönemdir bu ülke KHK ile zorunlu yönetiliyor. Kusura bakmasınlar insan biraz haya eder halkından.

Türkiye’de demokratik birlik neden sağlanamıyor, nasıl sağlanır?

Türkiye’de ve dünyada ulus devletlerin partileri genelde hizmet için değil, dayatılan resmi ulusal veya inanç ideolojileri için mücadele etmeyi daha kolaycı bulur ve tercih ederler. Türkiye’de eski yeni, sağcı solcu tüm partilere bakın. İsimleri ayrı olsa da içerikleri aynıdır. Biri ben seküllerim, diğeri ben muhafazakarım, bir ben İslami bir partiyim, biri ben sosyalistim dese de siyaset kulvarında eni sonu birbirine Kemalistleşerek benziyorlar.

Neden ama…

Nedenine gelince, ucuzcu hamaset siyaseti ile tüm partiler demokratik birliğin değil, ulusal birliğin peşindeler. Bu ülkede her siyaset erbabının bildiği ama dokunmaya korktuğu bir Kör Nokta var…Bu kör nokta, toplumsal mutabakat noktasıdır. Toplumsal Mutabakat ise, demokratik birliğin hem balansı hem sigortasıdır...Bu noktayı aydınlatmak ve yaşatmak gerek. Önümüzdeki süreçte başkanlık sisteminin KHK’lardan kurtulmasını isteyenler…Üzerinde toplumsal mutabakata varılacak yeni bir Anayasa ile yerel yönetim yasalarıyla bu kör noktayı aydınlatmaları gerekir. Türkiye o zaman demokratik birliğinin, dünyadaki kapsayıcı gerçek ağırlığının ve hak ettiği yerde olup olmadığının farkına varacaktır.

Son iki seçimle bölgede ve Diyarbakır’da seçmen beklentilerine kavuştu mu?

Bölge ve özellikle Diyarbakır seçmeni genel seçimde kazanana kaybedene bakmadan bu yerel seçimde neredeyse full kaybeden AK Parti'ye de full kazanan DEM’de kaybettirerek adeta iki tarafı da cezalandırdı. Örneğin 1.163.000 kusür Diyarbakır seçmenden 546 bin küsuru sandığa gitmedi. Yukarıda söylediğim gibi, seçmen 'Küstüm Dağ’na çıktı. Sandığa gitmedi. Tüm partilere bu ciddi ikazdı.

Sizin her problemde görüşmek konuşmak, tartışmak ve anlaşmak lazım diyen çok yerinde filozofik bir ısrarınız var.  Erdoğan, Özel buluşması ne getirir?

Henüz erken. Dinlemek lazım. Buzlar kırıldı, el sıkışıldı, selamlaşıldı. Hava, henüz soğuk...Ülkenin sosyoekonomik ilişkilerinde iklimin normalleşmesine zamana ihtiyaç var. Liderler başkanlık sisteminde merkez sağ ve solda başka partilerin olmasını istemiyorlarsa, toplumsal mutabakat sağlanabilir bir Anayasa konusunda, yeni ve yerel reformlar konusunda demokratik işbirliklerinde DEM ile çoğalmalılar.  

Sorularıma içtenlikte yanıt verdiğiniz için teşekkür ederim hocam, son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

İki cümle söyleyeceğim; 

Birincisi, iktidar ve muhalefet partileri iç siyasette önce normalleşmeyi sağlamalıdır. Yalnız anayasa konusunda değil, her konuda görüşmeleri gerekir.

İkincisi, mahpushanelerdeki yetmiş yaş üstü yaşlılara kısmi af, emeklilerin yaşam standardı yeniden ele alınmalıdır.