ÇINAR AYSER ÇINAR / ÖZEL RÖPORTAJ - Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, CHP’nin muhafazakâr ve Kürt seçmene yönelik yeni bir politika izlediği için 31 Mart’ta başarılı olduğunu söyledi.
Vahap Coşkun, AK Parti’nin seçimde ikinci parti konumuna gelmesini ise şu nedenlerle açıkladı:
''AK Parti’ye muhafazakâr ve dindar seçmen açısından Gazze politikası ve İsrail ile olan ilişkileri, Kürt seçmen açısından ise bölgede uygulamış olduğu kayyum politikası kaybettirdi.''
Kayyum tartışmalarına da değinen Vahap Coşkun, ''Hükümetin şu an kayyum atama riski çok az çünkü psikolojik üstünlüğünü kaybetti ancak kayyum meselesi iktidar için hala masadaki seçeneklerden biri'' dedi.
Akademisyen Vahap Coşkun, 31 Mart seçimlerini, Kürt meselesini ve kayyum tartışmalarını Yeni Journal’dan Çınar Ayser Çınar’a değerlendirdi.
Seçim sonucu tüm ülkeye sürpriz oldu diyebiliriz. CHP haritayı adeta kırmızıya boyadı ve AK Parti ilk kez bir seçimden ikinci parti olarak çıktı. CHP seçimi nasıl kazandı ve AK Parti neden kaybetti sizce?
31 Mart seçiminde seçmen AK Parti’ye çok ciddi bir mesaj verdi, CHP’ye ise kredi açtı. Hatta Özgür Özel bunu bir ‘yatırım kredisi’ olarak nitelendirdi. Seçim sonuçlarının şekillenmesinde hem CHP’nin yapmış olduğu doğruların etkisi hem AK Parti’nin yaptığı yanlışların etkisi var. AK Parti’nin özellikle ekonomik sorunları çözememesi ve bu konuda çözecek bir umut da verememesi seçmen açısından ciddi derecede etkili oldu. Muhafazakâr ve dindar seçmen açısından Gazze politikası ve İsrail ile olan ilişkiler de AK Parti’nin oyunu olumsuz bir şekilde etkiledi. Diğer taraftan ülkedeki özgürlük kaybı, demokratik alanın daralması, hukuk devletindeki gerilemeler vs. bunların hepsi AK Parti’ye bir fatura çıkarttı.
''CHP MUHAFAZAKAR VE KÜRT SEÇMENE AÇILAN BİR POLİTİKA İZLEDİ''
Seçmen uzunca bir dönemdir biriktirdiği bütün hesabı 31 Mart’ta AK Parti’ye kesti ve AK Parti ilk kez ikinci parti durumuna düştü. CHP açısından bakıldığında ise CHP’nin belediyeleri genel olarak kötü bir performans sergilemediler. 2019 seçiminde belediyeleri aldılar ve bu belediyelerin de genel olarak seçmenlerin memnuniyetlerini üst düzeyde tutan bir performans sergilediler. Ayrıca CHP bu dönemde muhafazakâr ve Kürt seçmene açılan bir politika izledi. Bir de iktidara duyulan ciddi bir karşıtlık vardı ve bu karşıtlığın en güçlü ifade edileceği adres CHP olarak görüldü ve dolayısıyla muhalif seçmen CHP’de birleşti. Bu da CHP’nin başarısını sağlayan unsurlardan biri oldu.
''KAYYUM POLİTİKASININ GAYRİMEŞRULUĞUNA TEPKİ GÖSTERDİLER''
31 Mart yerel seçimlerinde DEM Parti 3’ü büyükşehir olmak üzere 75 belediyeyi kazandı. Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde aday göstermesine rağmen Kürt oyları bu şehirlerde CHP’ye gitti, bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Büyükşehirlerdeki DEM seçmenleri için öncelik AK Parti’nin seçimleri kaybetmesi ve CHP’li adayların kazanmasıydı. Nitekim seçimden önce yapılan analizlerde de Batı’daki DEM seçmeninin kendi partisinden ziyade CHP’ye oy vereceği yönünde beklentiler vardı ve bu beklentiler gerçekleşti. Bölgedeki DEM seçmeni için ise asıl motivasyon bu kayyum uygulamasının gayrimeşruluğunu ortaya koyacak bir tavırdı ve bu tavrı gösterdiler. Neredeyse Kars’ın dışında kayyum ile yönetilen bütün belediyeleri tekrar DEM Parti seçmeni aldı.3 Büyükşehir ve 75 belediyeyi kazanmak DEM Parti için tatmin edici bir sonuç oldu. Ancak oy açısından bakıldığında bu durum DEM Parti açısından tatmin edici bir sonuç olduğunu söylemek zor çünkü oy açısından bakıldığında orada ciddi bir sorun var.
''DEM PARTİ İÇİN CİDDİ BİR PROBLEM VAR''
Ben de tam olarak o konuya değinecektim. DEM Parti 31 Mart seçimlerinde ülke genelinde sizce başarılı bir sonuç elde edebildi mi?
Başarıyı neye göre ölçtüğünüz önemli tabi…Belediye sayısı ve bölgedeki belediyeleri tekrar geri almak DEM Parti için bir başarı sayılır ancak oyunu arttırma konusunda ise DEM için bir başarıdan söz edemeyiz. DEM açısından dikkat edilmesi gereken sorun şu; özellikle de bölgedeki illerde katılımın düşük olması. Bu katılımın düşüklüğünde elbette AK Partili seçmeninin sandığa gitmemesinin etkisi var ancak DEM Partili seçmenin de bir kısmının sandığa gitmediği biliniyor. Onlar da partinin izlediği siyasete yönelik muhalefetlerini bu şekilde gösterdiler. Dolayısıyla bölge açısından DEM Parti için tatminkar bir tablo olduğunu söylemek lazım ama Türkiye siyasetinin geneline baktığımızda DEM için halen ciddi bir problem var ve bu problemini gidermekle yükümlü.
''HÜKÜMET PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜNÜ KAYBETTİ''
DEM Parti’nin kazandığı belediyelere dair birtakım haberler servis edilmeye başlandı. Diyarbakır ve Mardin başta olmak üzere DEM Partili belediyeler bir türlü gündemden düşmüyor. Kentte de bölgede de yeniden ‘kayyum mu atanacak’ endişesi hâkim. Hükümet kayyum kartını sizce yeniden kullanır mı?
31 Mart’tan öncesine oranla kayyum atama riski daha az çünkü hükümet psikolojik üstünlüğünü kaybetti ve artık ikinci parti konumunda, birinci neden bu. İkincisi kayyum atamayı gerekçelendirecek bir neden yok ortada. Sizin de bahsettiğiniz son dönemlerde birtakım manipülatif haberler medyaya servis ediliyor ama DEM Parti bu konuda çok net bir açıklama yaptı. Hem Mardin hem Diyarbakır Büyükşehir hem de Sur Belediyesi böyle olayların meydana gelmediğini söylediler. Sur Belediyesi’nde meydana gelen olay ise bir vatandaşın münferit tepkisiydi. Bunun üzerinden bir kayyum tartışması açmak suyu bulandırmaya benzeyen bir unsur olur. Bu kayyumun bir gerekçesi olamaz, bu çok açık ve çok net ama kayyum meselesi iktidar için hala masadaki seçeneklerden biri ve bence burada iktidar içinde de ciddi bir tartışma var. Bu tartışmaların iki yönü var; hem AK Parti içinde bir tartışma var hem de AK Parti ile ortakları arasında bir tartışma var. AK Parti içinde eski düzenin devam etmesini isteyen, eski siyasetin mutlak manada sürdürülmesini talep eden bir kesim var ama bu siyasetin kendilerine kaybettirdiğini söyleyen ve bu görüşlere muhalif olan bir diğer kesim de var. Bu iki kesim arasında da ciddi bir mücadele var. Bir de tabi MHP’nin tavrı var. MHP özellikle DEM Parti aleyhine yaptığı açıklamalarla AK Parti’yi bir tavra zorlamak istiyor. Bahçeli’nin ‘HDP davası sonlandırılmalı, DEM için mutlaka hemen bir dava açılmalı ve bir daha bu partinin Türkiye siyasetinde yer almamasını sağlayacak önlemler alınmalı’ söylemleri iktidarı bir yola sokma, bir şeylere zorlama olarak okunmalı.
''KAYYUM POLİTİKASI BÖLGEDE AK PARTİ’NİN DİBİNİ OYDU''
Bu nedenle de kayyum tartışması AK Parti açısından bitmiş bir tartışma değil. O halen kendi içerisinde olan bir tartışma fakat AK Parti açısından asıl tartışılması gereken husus şu; bu kayyum uygulaması AK Parti’ye ne getiriyor ne götürüyor? Bu bakımdan ele aldığımızda gördüğümüz tablo şu; kayyum uygulaması bölgede AK Parti’nin dibini oyuyor, AK Parti’yi ciddi manada oy kaybına neden oluyor. Bölge dışında ise Kürt seçmenlerin AK Parti ile olan köprülerini atıyor. CHP’nin bu seçimde başarılı olmasının en önemli nedenlerinden biri de buydu. Kayyum uygulaması DEM Parti’nin siyaset alanını daraltan bir uygulamaydı ancak AK Parti’ye de ciddi bir oy kaybı yaşattı. AK Parti’nin de artık bunu görüp, buna göre bir siyaset izlemesi gerekiyor yoksa kayyum politikasına devam ederse muhtemelen bir sonraki seçimde bugünkü durumunu bile arar hale gelir.
''AK PARTİ’NİN ZİHNİYET DEĞİŞİMİNE İHTİYACI VAR''
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçin sonrası değişim mesajı verdi. Siz nasıl bir değişim bekliyorsunuz?
Değişimden ne kastettiği önemli. Değişim sadece AK Parti teşkilatlarında birkaç ismin değiştirilmesi veya hükümette birkaç ismin gönderilip yerine yeni isimlerin gelmesi ise bu AK Parti açısından herhangi bir olumlu sonuç yaratmaz. AK Parti’nin zihniyet değişimine ihtiyacı var. Özellikle 2016’dan bugüne kadar gelmiş olduğu kısmen rasyonel siyaseti terk etmesi gerekiyor. AK Parti 2023 seçimlerinden sonra dış politikada ve ekonomide bir değişim sinyali verdi ancak iç politikada, hukukta, siyasal alanın genişletilmesi konusunda bu tür bir çaba içerisinde değil. O nedenle bunu tartışması gerekiyor. AK Parti tekrar reformcu bir kimliğe bürünecek mi, tekrardan özgürlük ve hakları savunan bir çizgiye gelecek mi asıl tartışılması gereken bu. Yoksa isimler üzerinden bir tartışmanın AK Parti’ye bir getirisi yok. Özgürlükler, haklar, Kürt meselesinde demokratik bir perspektif…Asıl değişilmesi gereken noktalar bunlar ama henüz bu konularda güçlü işaretlerin geldiğini söylemek mümkün değil.
''ÇÖZÜM SÜRECİNDEN ÖNEMLİ DERSLER ALINDI''
Seçim öncesi çokça konuşulan konulardan biri de yeni bir çözüm sürecinin başlayıp başlamamasıydı. Hükümet kanadından bu konuda dair bir açıklama gelmedi ancak bu söylemler de reddedilmedi. Kürt meselesine çokça kafa yoran biri olarak sizce Türkiye’nin yeni bir açılıma ihtiyacı var mı? Hükümet önümüzdeki süreçte bu konuda bir adım atar mı?
Türkiye’nin elbette ki Kürt meselesini çözecek demokratik bir bakışa ihtiyacı var. Ben 2013-2015’teki çözüm sürecinin son derece değerli bir süreç olduğunu düşünüyorum her ne kadar akim kalmış olsa da…Bu süreçten önemli dersler alındı. Bundan sonra da eğer böyle bir yola girilirse bu önemli bir tecrübe olacak. 2016’dan bugüne kadar AK Parti güvenlikçi bir siyaset izliyor ancak bu siyasetin sonunda gelinen noktada gördüğümüz şu; Kürtler kimlik taleplerinden vazgeçmiş değiller. Devletin kendileri için çizmiş olduğu sınırları da kabul etmiş değiller. Kimliklerinin korunmasını ve haklarının anayasal güvence altına alınmasını talep ediyorlar. Bu meselenin şiddetten arındırılmasını ve tamamıyla bir eşit vatandaşlık hissiyatıyla yaşamayı istiyorlar ancak bu sorunlar orta yerde öylece duruyor. Bu nedenle elbette ki Türkiye’nin yeniden Kürt meselesinde bir demokratik siyasete ihtiyacı var. Hükümet bunu yapar mı veya bu konuda bir adım atar mı bu Türkiye kadar Türkiye dışındaki şartlarla da ilintili bir durum. Çözüm sürecinden sonra temelde şu tezi savundum; Suriye’de bir anlaşma noktası olmadığı sürece Türkiye’nin eskisi gibi bir çözüm sürecine girme ihtimali yok. Bu nedenle Kürt meselesi Irak’taki ve Suriye’deki gelişmelerle yakından bağlantılı. Eğer Türkiye burada taraflarla asgari bir mutabakata varabilirse o zaman yeni bir süreçten bahsedebilme şansımız artar.
''CHP’NİN 31 MART’TAN SONRA SORUMLULUĞU ARTTI''
CHP Kürt meselesinde elini taşın altına koyar mı?
CHP, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde bir ‘helalleşme’ siyaseti başlattı ancak bu siyaset doğru olmasına rağmen derinleştirilemedi. Sadece sembollerle sınırlı kaldı. Şimdi CHP yönetiminden beklenen bu konuda bir adım atması. CHP’de de Kürt meselesi noktasında dört başı mamur bir yol haritası söz konusu değil. Orada da sembollerle yetinmeye çalışan bir durum var. Oysa CHP’nin 31 Mart’tan sonra sorumluluğu arttı ve Türkiye’nin birinci partisi konumuna geldi. Batı’da Kürt seçmenden çok yoğun bir destek gördü ve artık gerçek bir iktidar alternatifi. Dolayısıyla CHP’nin artık Kürt meselesinde kendi kartlarını açma zamanı geldi.
Çözüm Süreci'nde oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan isimler arasındaydınız. Yeni bir açılım olursa bu süreçte yer almak ister miydiniz?
Ben Kürt meselesi üzerine çalışan bir akademisyenim ve Kürt meselesinde demokratik alanı genişletecek, sürece katkı sunacak her türlü siyaseti desteklerim. Bunun için de elimden gelen her türlü katkıyı da sunmaya çalışırım. Çünkü ben Türkiye’nin hem iktisadi hem de siyasi istikrarının, Türkiye’nin gerçek bir demokratikleşme yolunun Kürt meselesinin çözülmesinden geçtiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu sorunun çözümüne katkı sunmaktan imtina etmem.