Geçtiğimiz pazar günü Kabil sokaklarında Afganlıların hızlı adımlarla ya da arabalarıyla bir an evvel oradan uzaklaşmaya çalışması eşliğinde ülkenin tamamen Taliban’ın kontrolüne geçtiğine şahit olduk.

Ardından şimdiye kadar Taliban’a karşı savaşmaktan korkan ama kargo uçağının iniş takımlarına tutunarak yere çakılmaktan korkmayan genç Afganlılara ve havaalanındaki hercü merce şahit olduk. Hepsi, Amerika’nın bu ülkeye yaptıkları kadar Afganlıların da kendilerine 20 yıl boyunca yaptıklarının bir toplu özetiydi.

Bunlar ayrıca Ortadoğu ve Asya’nın ABD tarafından Taliban aracılığıyla yeniden tanımlanmasının bir göstergesi. Burada Taliban’ın görevi ve tanımı üzerinden bakıldığı vakit, bölgeyi önümüzdeki yıllarda bekleyen olayların da ipuçlarına ulaşmak mümkün.

Aslında Afganistan’ın yavaş yavaş Taliban’a geçmesi, ardından Kabil’in kolaylıkla düşmesi, buna ek olarak ABD tarafından milyonlarca dolar harcanarak eğitildiği söylenen Afgan ordusunun 90 saat dahi dayanamadan dağılmasının sırrı Amerikan stratejisinde gizli.

Afganistan’da yaşananlar elbette Irak ya da Suriye ile aynı kefeye konamaz. Taliban’ın Afganistan’da bu kadar önemli başarı elde etmesinin ardında şüphesiz örgütün üyelerinin neredeyse tamamının Afganlı olması gerçeği yatıyor.

Yine Taliban’ın tüm şehirleri kısa sürede almasının sebepleri arasında taraf değiştiren bazı ordu mensupları veya İran’a üniforması ile sığınan askerler yer alıyor. Ayın zamanda Taliban’ın kentlerde örgütlü bir biçimde güçlü olduğu gerçeği inkâr edilemez.

Amerika’nın Taliban’ın Kabil’e birkaç hafta içinde ulaşacağına ilişkin raporlar yayınlamasından sonra kentin düşmesi, meselenin nasıl bir kurgu üzerinden ilerlediğini gösterir nitelikte.

TERÖRİSTİN GÜVENLİ SIĞINAĞI

Amerika 20 yıl önce girdiği Afganistan’ı teröristlerden temizlemek yerine onlara binlerce kilometrelik güvenli bir sığınak teslim edip, pılısını pırtısını toplayıp çıktı.

Taliban’ın kadınları henüz kurulmamış bir hükümeti desteğe katılmaya çağırması, dini kurallara uyduğu sürece çalışmalarına izin verileceğini söylemesi, kızların eğitimini engellemeyeceği açıklamaları, ABD ve diğer yabancı güçlerle çalışanlar için af ilân edileceği vaadi, buradaki hali hazırdaki başka sorunların büyüyerek ve yenilenerek bölgenin önüne geleceği gerçeğini örtmüyor.

Doha'da Taliban, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine ilişkin müzakerelerde kontrolü altındaki topraklarda hiçbir terörist saldırı düzenlenmeyeceğini ve orada yabancı savaşçıların faaliyet göstermesine izin verilmeyeceği sözü vermişti. Taliban yine El Kaide ve diğer terör örgütlerinin Afganistan’da asker toplamasını ve burada eğitilmesinin yanı sıra, para toplamasını engelleme sözü de vermişti.

Her ne kadar IŞİD’in Afgan kolu ile ilişkileri gergin olsa da Taliban şimdiye kadar Afganistan'daki El Kaide gibi terörist gruplarla ilişkilerini sınırlandırma sözü vermedi. Batılı istihbarat örgütlerinin Kabil'de iki önemli IŞİD teröristinin başkent Abdul Rahman Camisi'nde namaza katıldığını rapor etmesi, Taliban-IŞİD- El Kaide ya da adı her ne olursa cihatcı İslami gruplar ile ilişkisinin geleceğini yansıtıyor.

ÇEKİŞMENİN ODAK NOKTASI OLACAK

Önümüzdeki dönemde Afganistan’ın özellikle İran, Suudi Arabistan, Çin ve Rusya için önemli çekişmeler ve risklerin ana kaynağı, odak noktası haline gelmesi muhtemel. İran, 945 kilometre ile en uzun kara sınırını paylaştığı ülke olan Afganistan’daki bazı dini örgüler ve Taliban ile sorunlu bir geçmişe sahip.

Suudi Arabistan’ın İran-Afganistan-Pakistan sınırındaki dini cemaatler, okul ve örgütler ile Taliban’a yüksek miktarda para aktardığı biliniyor. İran dönem dönem, bu üçgenden gelen saldırılara maruz kaldı ve enerjisini yine sıklıkla buradaki terörle mücadeleye kanalize etmek zorunda kaldı.

Dolayısıyla Afganistan’da bugünkü tablonun şekillenmesinde en önemli rolü olan ülkelerin başında Şii-Sünni savaşının başını çeken Suudi Arabistan geliyor. Amerika ile sarsılmaz ilişkileri sahip Arabistan, 2001’de bu ABD’nin Afganistan’ı işgali öncesinde Taliban’ın ülkedeki kontrolünü resmi olarak tanıyan birkaç ülkeden birisiydi.

İran’da seçimlerin ardından görev süresi geçtiğimiz günlerde sona eren 14. Hükümet’in Dışişleri Bakanı Cevat Zarif, “İran iyi oynamazsa ve yakında Taliban'ı düşman haline getirirse, Basra Körfezi'ndeki bazı Arap ülkeleri ve ABD'nin Taliban'ı finanse etmeye ve Tahran'ı zayıflatmaya ve dikkatini Irak ve diğer ülkelerden başka yöne çevirmeye çalışacaklarını düşünüyorum. Bizim için en büyük tehdit Afganistan'da İran karşıtı bir siyasi sistemin oluşmasıdır” demişti.

Afganistan ve Pakistan’a komşu olan İran’ın sınır güvenliğini korumak, militan sızıntılarını ve saldırıları önlemek İran’ın birinci önceliği. İran’ın Taliban ve geçiş hükümetinin müzakerelerinin ikinci tur görüşmelerine ev sahipliği yapmasının nedeni de aslında buydu. Taliban ile mecburen iletişimde kalmak, durumu kontrol etmek ve sorunları yumuşatmanın bir anahtarı olabilir.

Bölge haritası düşünüldüğünde, Zarif’in yerinde ve doğru tespiti hemen yarın hayat bulmayacak olsa bile; İran’ın komşusu Irak’ta, IŞİD’in yeniden canlanması ihtimalini gündeme getiriyor. ABD, sıkı ilişki içerisinde olduğu ve destek verdiği görüntüleri sık sık sızan IŞİD’in saldırılarının son zamanlarda hız kazandığı Irak’tan 2021 sonunda ayrılır mı bilinmez. Ama bu gerçekleşirse dengelerin değişeceği; İran’ın ABD tarafından bölgede daha fazla sıkıştırılacağı anlamına da geliyor.

ÖNEMLİ AKTÖR SUUD ARABİSTAN

Öte yandan, Suudi Arabistan’ın Yemen savaşına etkisi düşünüldüğünde; yine Afganistan, Suudi Arabistan ile İran arasında güç dengesinin yeni odağı olacak gibi görünüyor. Bu listeye Türkiye ve Katar’ı da eklemek yanlış olmaz.

Bu arada Almanya’daki Konrad Adenauer Vakfı’nın Afganistan’daki çağ dışı Taliban’a rol model olarak açıkça “yumuşama eğiliminde” dediği Suudi Arabistan’ı göstermesi (Bilindiği gibi Arabistan’da son yıllarda kadın hakları ve sosyal hayattaki bir takım köklü değişiklikler gerçekleşti) aslında batının bu konuda hangi ülkeyi görevlendireceğinin işareti.

Alman düşünce kuruluşu Konrad-Adenauer-Foundation'da Afganistan Ülke Direktörü Ellinor Zeino’nun Kral Faysal Araştırma ve İslami Araştırmalar Merkezi (KFCRI)’nce düzenlenen bir web seminerinde sarf ettiği “Suudi Arabistan'ın son 10, 20 yılda gelişimi dikkat çekicidir. Modern hayatı, kadın haklarını, kadın eğitimini, iş hayatını ne kadar uzlaştırdıklarını ve hala İslami değerleri koruduklarını kendi gözlerimle gördüm. Bu, Taliban için belirli bir rol modeli olabilir” sözleri her şeyi açıklar nitelikte.

15 Ağustos’da Kabil’de yaşanlar hem Afganlılar, hem Taliban’a ivme kazandırılırken pozisyon alanlar, hem Ortadoğu, hem batı için bambaşka pazarlıklar, ortaklıklar ve gelişmelerin başlangıcı olacak gibi...Afganistan’ı gerçekte aslında kim aldı?