Günlerdir gerilimin hızla tırmandığı Rusya-Ukrayna krizinde, korkulan oldu. Geçtiğimiz günlerde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in açıklamalarından sonra, Kiev'de siren sesleri duyulurken, halk kenti terk etmeye başladı. Dünya ve insanlık adına yaşanan bu son derece üzücü gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Savaşların psikolojik, biyolojik, ekolojik yıkıcılığı üzerine pek çok şey söylemek mümkün. Etkisini şüphesiz en ağır şekilde çocuklar, yaşlılar ve kadınlar üzerinde gösteriyor. Peki, bu anlamda medyaya nasıl bir görev düşüyor?
Yanlış bilgiler de en az doğru bilgiler kadar hızlı yayılıyor. Bu anlamda bilgi kirliliğinin ne yazık ki önüne geçilemiyor. Özellikle, kriz anlarında, sosyal medya platformlarında paylaşılan haber ve paylaşımları süzerek, bilgi kirliliğinin önüne geçmek oldukça önemli. Ne yazık ki, farklı zaman ve olaylara ait görüntü ve videolar, günün savaş ve şiddet olaylarının görüntüsü olarak yayılabiliyor. Bazen doğruluğu teyit edilmemiş bilgiler, adeta kar topu etkisi yaratabiliyor.
Özellikle, yapılan haberlerde provokatif sözcük ve görüntü kullanımından kaçınmak, nefret dili kullanmamaya özen göstermek oldukça önemli. Bazı televizyon kanallarında, Ukraynalı küçük çocuklara mikrofon uzatıldığına şahit oldum. Can havliyle ters düz olan yaşamlarını geride bırakan ve son derece tedirgin olan çocukların yüzlerini ifşa etmenin, korkularını körüklemenin oldukça yanlış olduğunu düşünüyorum. Rusya-Ukrayna krizinde saldırıya maruz kalan bir öğretmenin yaşadıkları ve söyledikleri de aklımdan çıkmıyor. ''Savaşlar hakkında şiirler yazdık, tarih olarak okuduk ama böyle bir şeyin benim hayatımda olabileceğini hiç düşünmemiştim'' diyor. Edwin Star'ın da söylediği gibi 'Savaş, ne işe yarar? Kesinlikle hiçbir işe'...
Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.