Afrika kara kıtasının bitmek bilmeyen kara çilesi, bir taraftan kara talihli yüzlerce çocukları açlıktan sefaletten ölürken, diğer yandan emperyalist ülkelerce geçmişten günümüze gelecekleri karartılan, bir zamanlar elleri ayakları zincirlenerek olmadık işkencelerle inim, inim inletilerek kendi yurtlarından kopartılarak, Amerika, Avrupa gibi kıtalardaki ülkelerde köle pazarlarında köle olarak satılan, bir mal gibi satın alınan, olmadık işlerde yarı aç yarı tok bir şekilde en ağır işlerde en ağır koşullarda çalıştırılan, kadınlarının, çocuk yaştaki kız ve erkek çocuklarının ailelerinin gözlerinin önlerinde efendileri tabir edilenler tarafından ırzlarına geçilen, aşağılanan, dövülen, diğerlerini korkutmak ve baskı altında tutmak için işkence çektirilerek öldürülen, hayvanat bahçelerinde, sirklerde sanki farklı bir yaratıklar gibi teşhir edilen daha burada sıralayamayacağım birçok insanlık dışı muameleye, sözüm ona modern insan hakları havarisi kesilen, batılı emperyalist ülkeler tarafından maruz bırakılmış bir kıtanın mazlum insanları.
Kendi öz dilleri unutturulmuş, zoraki olarak İngilizce, Fransızca, Almanca gibi diller bu insanların konuşma ve yazma dilleri olmuştur. Sadece insanlarımı hayır Afrika’da yaşayan tüm canlılar, hayvanlar da bu vahşetten nasibini almıştır. Doğal zenginlikleri de her şeyleri yağmalanmış, aynı Amerika kıtasının yok edilen, vatansız bırakılan gerçek sahibi yerlileri ve Kızılderelileri gibi!
Günümüzde her şeyin evrildiği, devşirildiği gibi vahşi zulüm ve kölelik şekli de değişime uğrayarak tüm hızı ile yine diğer geri bırakılmış ülkeler de olduğu gibi bu kara bahtlı Afrika kıtasında aynı şekilde emperyalist ülkelerce yer altı, yer üstü kaynakları ve insan gücü sömürülerek devam ettirilmektedir.
Günümüzde zulüm aracı tüm ülkelerin gününü ve geleceğini belirleyen dolar, euro, sterlin gibi para birimlerin meydana getirdiği ekonomik güçtür.
Kara kıta Afrika’ya ilk gelenlerin elinde İncil, Afrikalılarda zengin yeraltı ve yerüstü toprakları varken ilerleyen süreçte hepinizin bildiği gibi Afrika yerlilerinin elinde İncil. Afrika’ya dışardan gelenlerin elinde Afrika’nın en kıymetli toprakları, yeraltı, yerüstü kaynakları ve köle olarak insanları olmuştur.
Günümüzde pek değişen bir şey olmadı. Afrika’nın kendi insanları ile kendilerini tutsak ederek aslında dünya dolaşımda olduğu halde hiç bir karşılığı olmayan bir kağıt parçası adı dolar, euro, sterlin olan paranın sağlamış olduğu ezici ekonomik güç ile yine bunlara sahip olamayan insanlar ülkeler köleleştirilip tutsaklaştırıldılar.
Şuandaki bizim ülkemiz dahil olmak üzere 1 doların veya 1 euronun yani adamların 1 parasının bizim 30 paramız etmesi yani 30 kat daha fazla alım gücü olması gücünü kurması gibi.!
Geçtiğimiz günlerde ajanslar şöyle bir haber geçtiler ayrılıkçı güçler sözde meşru Nijer hükümetine karşı ayaklandılar diye, ilerleyen zaman da hükümet güçleri ile ayrılıkçıları çatışması, akabinde ayrıcalıkların yönetime el koyması ile devam etti haberler, bu kara Afrika kıtasındaki ülkelerden birisi olan ve adeta Fransa’nın işgali ve sömürüsü ve kölesi durumuna düşmüş bir ülke olan Nijer bilindiği üzere dünyada diğer sahip olduğu yer altı madenleri hariç en zengin uranyum yataklarına sahip tek ülke olmasına rağmen halkının büyük bir çoğunluğu açlık ve sefalet içinde(Ayrıca bu ülkede Amerika’nın da Afrika’da ki ülkelere hükmetmek adına çok büyük bir SİHA üssü bulundurmaktadır. Bu şu demektir çıkarlarım söz konusu olduğunda her an bölgeye bende müdahale edebilirim.) böyle bir ülke olan Nijer’de geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız Fransa yönetimin atadığı sömürü düzenine karşı kukla yönetime bir darbe gerçekleşti.
Fransa sadece Nijer de değil Amerika ile birçok Afrika ülkesini yıllardır sömürmektedir.
Tabii Rusya, Çin de boş durmamaktadır. Rus paralı askerleri ile Batının paralı askerleri buralarda cirit atmaktadır. Katliamlar yapmaktadır.
Bu yabancı güçlerin başrol oyuncusu olmaları nedeni ile Afrika’da son 67 yılda 210 darbe girişimine sahne olmuştur.
Bu dünya kamuoyuna gösteriyor ki Afrika’da reel politikayı emperyalist devletler terör örgütleri ile adeta birlikte belirliyor. (Tavşana kaç-Tazıya tut politikası)
Afrika ile ilgili geçmiş son iki yılı araştırdığımızda Mali, Burkina Faso, Çad, Gine, Sudan, Guinea Bisau, Sao Tome ve Principe, Gambia ve en son Nijer olmak üzere sadece 14 darbe ya da darbe girişimi bu son iki yıl içinde meydana geldiğini görüyoruz.
Bunların ne anlama geldiğini bilmemek için ya deli, yada çok aptal olmak gerekir.
Nijer’de Fransa ve ardındaki Amerika’ya karşı nedeni derin yoksulluk olan halk tarafından tepkiler çok büyümüştür. Muhtemelen çıkması an meselesi olan olaylar kukla yönetimlerce acımasızca bastırılarak sonunda kontrol ellerinden çıkmıştır.
Emperyalist ülkelerin sömürü düzenini devam ettirebilmeleri için orta yeri koydukları oyunlarda darbe ve darbe teşebbüsü bu ülkelerin vahşi sömürü ile başbaşa kalmaları nedeni ile halkın fakir ve perişan bırakılmaları, kendi halkını birbirine düşman ettirilmeleri nedeni ile iç savaşlar olmaktadır.
Nijer ve diğer Afrika ülkelerinin makus talihi ve insanlarının baskılarla susturulması, sessizleştirilmesi,
İnsani yaşam koşullarının büyük bir kitleye ulaşmaması, yeterli yiyecek, temiz içecek su, sağlık ve altyapı hizmetleri gibi insani gereksinimlerinin erişilmez olması gibi pek çok faktörlerdir, isyanların nedeni.
Bu ortak özellikler eski köle ülkeleri yeni dünya düzeninde sömürge ülkeleri olmaları artık bu Afrika kıtası halkını başta Nijer insanları bugünkü sömürücülerine karşı hayır dedirtmiştir.
Bilindiği üzere Afrika’da Gambiya ve Sudan İngiltere’nin, Mali, Burkina Faso, Çad, Gine ve Nijer Fransa’nın, Gine Bissau ve Sao Tome ve Principe ise Portekiz’in sömürgeleriydi. Sömürülmenin karşılığının ne demek olduğunu sanırım bilmeyeniz yoktur.
Size ait her şeyiniz, zengin yeraltı madenleriniz, malınız, mülkünüz, namusunuz dahil birçok şeyinizin başkaları tarafından adeta talan edilmesidir, bu talanda üstelik size kendi elinizle zorbalıkla kendi amaçlarına köle misali hizmet ettiriliyor olması en korkuncudur.
Korku ve baskılarla susturulan halk sonunda bir şekilde işkence ve ölümü göze alarak isyan etmek zorunda bırakılıyor, yada o isyan edecek halk tamamen bu güçlerce yok ediliyor.
Afrika kıtasında son 10 yılda bu ülkelerde terördeki artış azımsanmayacak kadar fazlalaşmıştır. Bunun da acısını yine halk çekmektedir. Bir taraftan Yönetim baskısı, diğer bir taraftan terör zulmü halkı canından bezdirmiştir.
Yeni dünyada bu sömürü düzenine doğal bir direnç kendiliğinden oluşmaktadır.
Bunun neticesinde Afrika kıtasındaki emperyalist sömürücü devletlere karşı özelliklede bunlardan en vahşisi olan Fransa’ya karşı çok büyük tepkiler oluşmuştur.
2021’den bu yana Afrika’nın batısında yer alan ülkeler olmak üzere 9 Afrika ülkesinde tespit edilmiş 14 darbe ya da darbe girişimi gerçekleşti. Bu Afrika doğusunda ki ülkeler Mali, Burkina Faso, Gine, Sudan, Guinea Bisau, Sao Tome ve Principe, Gambiya ve son olarak da hepimizin bildiği gibi 26 Temmuz’da Nijer’de peş peşe darbeler gerçekleşerek, dünya kamuoyunun dikkatini Afrika kıtasının üzerine çekmiş oldu.
Afrika kıtası hakkında öngörülü olanların tespitlerine göre bu yaşananlarda şimdiye kadarki Afrika kıtasının vahşi sömürülüşü ile bu kıtada yaşayanların her türlü sefalete atılması, derin yoksulluğun görmezden gelinerek insanlık dışı davranışların büyük oranda kıtanın başta Fransa olmak üzere sömürgeci Batı güçlerine karşı öfke patlamasıdır. Fransa’nın Cezayir-Fas-Tunus yağma ve katliamları hala hafızalardadır.
Nijer de Fransa’nın doymak bilmez aç gözlü sömürgeci tavrı ve Nijer halkını mahkum ettiği derin yoksulluk, perişanlık yanında birde kendi yanlısı yönetim ile oluşturduğu baskı, zulüm ve terör Fransa’nın bölgede sürdürdüğü yeni sömürgecilik yöntemlerine Fransa sömürüsüne ve sonun da Fransa yanlısı yönetime karşı isyana neden olmuştur.
Türkiye’nin de içinde olduğu birçok Avrupa ülkesinin de içinde yer aldığı BM’nin(Birleşmiş Milletler)öncülüğü ve yönetiminde, Barışı koruma ve sürdürme misyonu (MINUSMA) oluşturuldu. Fakat daha etkin bir kabiliyete erişememiştir.
Son yıllarda Fransa’nın bölgeye 5 bin 100 askerini yığarak, Fransa’nın bu Afrika ülkelerini sömürmesi ve bu ülkelerde Fransa’nın neden olduğu engellenemeyen terör olayları ile ülkelerin bu sömürüye karşı koyma mekanizmalarının yok edilmesi otomatikman terörün daha da artmasına, Bölge halkının daha da yoksulluğa ve istikrarsızlığa itilmesine neden olmuştur.
Son 10 yılda bu bölgelerde terör yüzde 35 oranında artış göstermiştir.
Emperyalist güçler aynı Türkiye de sergiledikleri bir oyunun benzerini FETÖ terör örgütü ve PKK-PYD gibi sömürü düzeninde kullanılan argümanların diğer bir parçası olan DAEŞ ve El-Kaide gibi (Asya menşeli) terör örgütleri diğer bir Afrika ülkesi olan Mali merkezli olarak Afrika’ya yayarak terör ve terör örgütleri ile başa çıkamayan Afrika ülkelerini adeta bu Fransa başta olmak üzere emperyalist devletlerin kucağına oturtturmuştur.
Kendi cellatlarını özel davet ile çağırmışlardır. 2013’te Fransa’nın Mali’nin davetiyle Serval Operasyonu’nu başlatmasını, 1 yıl sonrasında Barkhane operasyonuyla devam ettirmesine tüm dünya kamuoyu şahit olmuştur.
Emperyalist ülkeler sadece Fransa ile elbette sınırlı kalmamıştır Rusya ve Çin’in de bu Afrika zenginlikleri dikkatinden kaçmamıştır.
Rusya Afrika’daki etkisini bir ölçüde kaybetse de, varlığını askerleriyle (Paralı Askerleri) stratejik ve ekonomik olarak aynı Çin gibi devam ettirmek gayretindedir.
Nijer’in kuzeybatısında DAEŞ, doğuda Boko Haram ve diğer terör örgütleri buralarda bilinçli bir şekil de yuvalandırılmıştı.
Bunların estirdikleri canice terör ve katliamlar nedeni ile mecbur bırakılan Nijer Batı ülkelerinden yardım talep etmiştir.
Batı ülkelerinden gelen 3 binden fazla asker olmasına karşın terör hız kesmeden devam ettirilmekte her gün insanlar katledilmekteydi, terör örgütleri güçlenerek yayılıyordu.
Teröre karşı Nijer’i korumak bahanesi ile gelen Fransa’nın 1000-1500 askeri gücü Nijer’de etkileşerek zaman içinde adeta halkına çok sert davranan kukla hükümeti halkın tepkisine karşı kendi halkından korumaya başlamıştı.
Mevcut Yönetenlerin zorbalığından, terör ve ekonomik koşullardan bunalan Nijer’de, 20 Temmuz 2023’te Devlet Başkanı Mohamed Bazoum, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı askerleri tarafından görevden el çektirilmiştir.
Kendileri yönetime geçmiştir.
Burkina Faso ve Mali ile Gine gibi ülkelerin de Askeri yönetimle yönetildiği ülkeler darbecileri destekledikleri açıklamasında bulundular.
Nijer niçin önemlidir? Nijer’in stratejik en büyük özelliklerinden biriside emperyalist güçlere enerji tedariği konusunda önem arz etmesidir.
Nijer, uranyum ihracatıyla dünyada yedinci sırada bulunmakla birlikte Avrupa Birliğinin (AB) ikinci büyük, Fransa’nın üçüncü büyük uranyum sağlayıcısıdır.
Nijer’in sahip olduğu ve ihraç ettiği bu enerji gücü özelikle şu sıralar ikili ilişkilerin hiç de iyi gitmediği Fransa için alarm çanlarının çalmasıdır. Fransa elektrik ihtiyacının %90’ını Nijer’den ithal ettiği ham madde olan uranyum ile nükleer reaktörlerinden sağlamaktadır.
Bu şu demektir Fransa’da yanan 3 lambadan birinin Nijer’yadan tedarik edilen uranyum ile sağlanıyor olması demektir.
Durum böyle olunca ilerleyen zamanlarda Fransa’nın Nijer’ya hakimiyetinden kolay, kolay vazgeçmeyeceği anlamına gelmektedir. Kendi ülke çıkarları açısından Nijer’i rahat bırakmayacaktır.
Bölgeyi karıştırmaya, kendine yandaş olan diğer Afrika yönetimlerinde ki iktidarlarla hem askeri, hem ekonomik, hemde terör örgütleri ile kaybetmek üzere olduğu sömürgesini elinden kaçırmama planlarını çekinmeden kullanacaktır.
Dolaylı müdahale tabir edilen bu atraksiyonun en önemli figüranı şuanda Nijer’e karşı kullanacakları Nijerya gibi durmaktadır.
Afrika Kıtası'nı dize getirmek için doğrudan olmasa da dolaylı olarak kendi atadıkları yönetimlere sahip çevre ülkeler vasıtasıyla askeri müdahale içinde terörle mücadele, radikal gruplara yönelik operasyonlar ve benzeri bahanelerle müdahale arayışları Nijer’e karşı olacaklardır.
Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri doğrudan olmasa bile dolaylı bir şekilde bunun gibi senaryolar üreterek müdahaleler yaptırabilir.
Nijer’de darbe öncesi, Fransa’nın iktidarda tuttuğu kukla hükümet zamanın da ülkede şeffaf bir yönetim sergilememiştir, yer altı ve yer üstü zengin kaynakların nereye aktarıldığı nereye gittiği bilinmiyordu.
Kukla yönetim ülkesini ve halkını adaletsizce, baskılarla yönetiyordu, kimseye hesap vermiyordu, keyfiyet hüküm sürüyordu. Ben istedim oldu keyfiyeti. Bunun sonucunda balon şişti, şişti ve patladı.
Artık Afrika’nın aklı başına gelen sömürülen Ülkeleri, emperyalist ülkeleri ve Fransa’yı Afrika’da sömürü düzenini devam ettirdikleri sürece istememektedir.
Afrika Kıtası'nı yüzyıllarca sömüren, yer üstü ve yer altı kaynaklarını ülkesine aktaran, insanlarını köle olarak kullanan ve para karşılığı satan Fransa, başta olmak üzere emperyalist ülkeler Afrika’da son yıllarda büyük bir hüsran yaşamaktadırlar.
Bütün bu peş, peşe gelen alametler Afrika'da İstenmeyen Ülke haline gelen Fransa ve diğer emperyalist ülkelere verilen mesaj,
Kara Kıta Afrika ve onların kaderini ‘kara’ya çevirmekten, geleceklerini etkilemekten artık ellerinizi çekin defolun gidin demenin bir yansımasıdır.