Kıbrıs harekatından bu zamana kadar geçen 49 yıldır gerilmeyen çatışmayan, hiçbir temasın yaşanmadığı bu Pile köyünün bulunduğu tampon bölgede bir anda ne değişmiştir de Pile köyü biranda bu kadar kıymete binmiş BM’in vazgeçilmezi olmuştur? 

Bilindiği üzere asimetrik bir yıldırma politikası ile Türkler'in büyük bir kısmı Pile köyünü terk etmek zorunda bıraktırılmıştır.  Birleşmiş Milletler her defasında neden KKTC’ye ait topraklara bir işgalci gibi girip müdahale etmektedir?

Gayet basit bu sorunun cevabı taraflı olduğu için, taraf tuttuğu için Rum kesiminin adeta bekçiliğine soyunmuş bir anlayış duruyor karşımızda. Bilindiği üzere Rumlar'ın dışında Kıbrıs’ta bir de İngilizler var. Ağrotur ve Dikelya adlı İngilizlere ait egemen iki adet askeri üst ingilizlere ait olmakla birlikte bu üstlerin olduğu alanda İngiliz toprağı olarak geçmektedir.  

Dolayısıyla bu İngiliz üstleri dokunulmazlık yani ayrı bir devlet statüsündedir. Bu İngiliz ve üstleri ile ilgili konuya yazının akışında tekrar döneceğiz.  Konuyu dağıtmadan devam edecek olursak Kıbrıs Tampon bölgesinde Türkler'e karşı BM’li askerlerince yapılan engelleme tamamen KKTC’ye karşı yapılan ihlallerle dolu bir harekettir.

Bunun altında yatan neden ise BM’nin KKTC’yi meşru olarak tanımıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu hat GKRY ile KKTC’yi ayıran sınır yani tampon bölgesi kurulduğunda ya da başka bir değişle iki toplumu ayıran tampon bölgesi sınırı belirlendiğinde, BM’ler tek taraflı anlaşma ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile 1975 yılında anlaşma imzalayarak mutabık kalmışlardır. Kendilerine muhatap olarak da GKRY görmüşlerdir.

BM tek taraflı muhatap olarak GKRY Güney Kıbrıs Rum Yönetimini aldıklarında, bizlerde o zaman bu tek taraflı anlaşmaya burada bizde varız bizimde anlaşmaya dahil olmamız gerekiyor konusunda itirazsız kalışımız, ya da o günkü koşullarda böyle bir pozisyon almamız bugünkü KKTC’nin BM tarafından tanınmamazlığını yaratmıştır.

Sonuç itibari ile bu durumu fırsat bilen BM arkasına alan GKRY kendisini adeta adanın sahibi ilan etmiştir. Birleşmiş Milletler’de bu anlaşmaya dayanarak devlet olarak KKTC’yi resmen yok saymışlardır.  BM anlaşmayı tek taraflı GKRY ile yapmış olmasından kaynaklı olarak adanın tamamından, yani muhatap olarak KKTC'yi almamışlar, dolayısıyla KKTC’yi o günden bugüne tanımamaktadırlar. 

BM göre yürürlükteki bu anlaşmaya göre GKRY ile yapılan tek taraflı anlaşma neticesinde BM’lerin görevlendirdiği Birleşmiş Milletler Barış Gücü de adada işine geldiği için keyfi uygulamalara göz yummakta, Pile köyü yol yapımında olduğu gibi de GKRY tarafını destekli KKTC karşıtı tek yanlı hareketle çoğu zaman başrol de oynamaktadır. 

Bu durumda Türk tarafının ne yapması gerekmektedir? Sorusuna cevap iki devletli yönetimdir. 48 yıldır tek taraflı yapılan bu anlaşmayı şu ana kadar tanımıyoruz konusunda birşey yapmadığımız için Türk tarafının zaman kaybını fırsat bilerek bu geçen zaman sürecinde GKRY kendisini adanın tek sahibi saydırmıştır. 

Dolayısıyla adanın tek kendisine ait olduğu konusunda Uluslararası platformlarda da Kıbrıs’ın tamamının sahibi olarak kendisinde hak gören Güney Kıbrıs Rum Yönetimi GKRY, mecazi anlamıyla Türk tarafının savaş ile özgürleştirdiği işgali, masa maşında meşru hak gibi kendisine çevirmiştir. 

Bu durumu düzeltebilmek adına Türk siyasiler müthiş bir çaba göstersede bir kere yakayı kapan Rumlar desteklerini aldıkları ülkeleri ki bunlar bu bölgede Doğu Akdeniz ve Doğu Akdeniz'e kıyısı olan bölgelerde her türlü coğrafi çıkarları olan, dini birliği olan ve etnik ve islam ve Türk karşıtı ülkelerin desteği ile adeta zorbalıkla bir olmazı dayatmak kabullendirmek isteselerde gerek KKTC gerekse Türkiye bunların baskılarına karşı koymaktadır, KKTC, BM ile GKRY arasındaki antlaşmayı yok sayarak daha fazla vakit geçirmeden BM ile GKRY arasındaki anlaşmanın tek taraflılıktan KKTC’yi de içine alarak kapsayacak eşit yeni üçlü bir antlaşma olmalıdır. Ya da KKTC’nin tanınması Kıbrıs adasında kalıcı barış ve huzurun sağlanmasını isteyen tüm ülkeler için en doğru seçenektir.

Kıbrıs’ın gerçekleri ortadadır ve Türk tarafı Kıbrıs adasının olmazsa olmazıdır. Yıllarca oradaki Türk varlığını görmezden gelmeye çalışanların Kıbrıs Türklerini yıldırma ve yıpratma amaçlı denemediği yol kalmamıştır. Fakat giriştikleri her entrika  dayanaksız olduğu için Rumlar açısından hüsranla sonuçlandı. Türkiye KKTC ile birlikte çözüm için akla gelen gelmeyen tüm yolları denemiştir. Bu tekliflerden en uç örnek Federasyon formülü dahil tüm formüllere samimiyetle yaklaştığı halde her seferinde ters/düz edilmiştir. 

KKTC için Kıbrıs’ta iki devletli çözüm dışında seçeneğin kalmadığı açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kimse artık KKTC’nin haklarını göz ardı edemez, bu hakları konusunda koruyucu hamisi her zaman olduğu gibi Türkiye’dir. Türkiye’nin nezdinde  KKTC’nin artık diğer ülkelerce tanınması için dersine daha çok çalışacaktır. Türkiye her zaman “çözümsüzlük çözüm değildir” ilkesi ile hareket etmektedir. KKTC’nin tanınması başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok tarafın attığı yanlış adımların telafisi olacaktır. KKTC’nin tanınması ile doğal olarak oluşacak dengeler neticesinde Kıbrıs adası artık gerilimlerle değil, barış ve huzurla anılacaktır.

KKTC’nin tanınma yolundaki ilerleyişindeki dev adımlardan olan  Azerbaycan devletinin de katılımıyla 3 Kasım’da Kazakistan’da Türk Devletleri Teşkilatı’nın toplantısı yapılacak. Bu toplantıda gözlemci üye sıfatı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de katılacak. Bu katılımın ardından Türk Devletleri Teşkilatınca KKTC’nin kalıca üyeliğine geçişi sağlanacaktır. 
Bu da doğal sonuç olarak Türk Devletleri Teşkilatını bir andaT ek Millet çok Devletler pozisyonuna  getirecektir. 
Bu şu demektir. Ekonomik, Askeri ve Stratejik , Tek Millet Çok Devletler ile Türkün gücü ortaya çıkacaktır.

Devam edecek...