Öyle ya balık hafızalıyız...Eskiyi çok çabuk unutabiliyoruz. Aslında unutmamak lazım. Şimdi sizi biraz geçmişe götüreceğim. Bilenler hatırlar ama bir de hesaplarına gelmediği için hatırlamamak gibi bir huy edinmişler var. Bir de gerçekten bilmeyen Z kuşağı…90’lı yıllarda bürokrasinin ne denli güçlü olduğunu biliyoruz. Vatandaşa hizmeti değil, işkence ve çileyi reva gören bir bürokratik yapı…Kapısı halka sonuna kadar kapalı, kirli ve karanlık işlerde imzası olan idareci ve yöneticilerle dolu bir bürokrasi vardı.
Ve bu devasa güçlü bürokraside görev alanlar arasında öyleleri vardı ki; kelle koparıyordu. Evet, hiç abartmıyorum; seçilmiş milletvekilini valiliğin binasına aldırmayan valiler gördük. Milletvekili aday listesi hazırlayan vali ve genel müdürler vardı. Hepsi listelere girmelerine referans ve katkı sundukları milletvekilleriyle iş tutuyordu. Tamamen kişisel çıkar ve menfaatler ön plandaydı. Vatandaşın derdi, memleketin hali hiç birinin umurunda değildi. O dönem bunlara laf söylemek, eleştirmek, yaptıkları pislikleri sormaya hiç kimse cesaret edemiyordu.
Bugün bas bas bağıranlar var ya, özellikle de başta muhalif siyasetçiler olmak üzere, aydın ve yazarlar. O dönem sus-pustular. Çünkü bir kısmı bürokrasinin korkunç gücünden ürküyordu, bir kısmı da aynı kaynaktan besleniyorlardı. Yani o bürokratların güçlerini arkalarına alıp bir takım işler yapıyordu. Bir kısmı kendi cebini dolduruyor, bir kısmı da halka tepeden bakan bir anlayışla, “bu halk kendini yönetemez, onları ancak biz yönetiriz” mantığı güdüyordu. Korku, insani bir reflekstir. Korktukları için sus pus olanları anlayabiliriz çünkü o bürokrasinin çarklarının kimleri yuttuğunu bu millet çok iyi görüyordu. Ancak o çarkların bir parçası olan, o vesayeti arkasına alıp istediği gibi at koşturanları anlamamıza imkân yok. Onların da bugünü eleştirmeye hakkı yok.
Zira o hegemonyanın sürmesinin, bürokrasinin kendi iktidarını devam ettirmesinin en büyük destekleyicilerinden biri de onlardır. Millet onları asla affetmeyecektir. Bugün çok sık duyduğumuz temiz siyaset, temiz toplum gibi sözlerden önce temiz bürokrasi demek daha doğru olur.
Çünkü siyasiler gelip geçicidir. Ancak bürokratlar devletin onlara verdiği makamlarla yıllarca ülkeyi yönetirler. Bürokratik vesayetin ülkeyi yönettiği dönemlerde onlardan hesap sorulamıyordu, bu doğru. Ancak siyasetin ülkeyi yönettiği bu dönemde her bürokrata bu hesap sorulabilir. Sorulmalıdır da…
Mesela 90’lı yıllarda bölgede görev yapan bir vali vardı. İsmini yazmak doğru olmaz ama yönettiği kentte sokaktaki çocuktan 70 yaşındaki dedeye kadar herkes onu “yüzde 10” olarak tanırdı. Bunun sebebi de verdiği her ihaleden yüzde 10 pay almasıyla adını duyurmasıydı. O yıllarda ihaleler açıkça satılır, herkesin ihalelere girmesi engellenir, gerekirse bunun için kaba kuvvet kullanılırdı. Peki o dönemin bürokratlarının bundan haberi yok muydu?
Elbette ki hepsinin haberi vardı. Ve hatta bazıları bu çarkın bir parçasıydılar. Ama kimse hesap soramıyordu. Peki neden? Çünkü ülkeyi bürokrasi yönetiyordu. O nedenle temiz siyaset diyenlerin, öncelikle temiz bürokrasi istemeleri şarttır. Çünkü bu ülkede bir şeyler temizlenecekse, öncelikle bürokrasiden başlanması gerekiyor.
Allah var, bürokrasi de eskisi gibi kirli, karanlık ilişkiler ağı içinde bir kurum değil artık. 90’lara oranla çok önemli gelişmeler, çok önemli iyileşmeler var. Hakkıyla görevini yapan, harama el uzatmayan, halkın içinde olan bürokratlar var. Ancak kirlilik bitmiş değil.
Bürokrasinin içinde eski alışkanlıkları devam ettirenlerin de olduğunu biliyoruz. Sırf eski alışkanlıkların sürmemesi için bile olsa, hükümetin siyasetten önce bürokrasiyi temizlemesi gerekiyor. Burada milletin yapması gereken nedir?
Bürokrasinin temizlenmesi konusunda hükümete, yargıya destek olmak. O zaman göreceksiniz ki, kimsenin temiz siyaset demeye de, temiz toplum demeye de ihtiyacı kalmayacak.
YeniJournal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.